Güncelleme Tarihi:
Aşk yaralarımızı mı sarar yoksa daha da mı yaralar? Bir aşk bir ömre yeter mi? Âşıklar tesadüfen mi birbirini bulur yoksa ‘kader’ mi örer ağlarını? ‘Dul Bayan Basquiat/Bir Aşk Hikâyesi’ni okurken birbirini kovalayan onlarca sorudan birkaçı...
Soho’nun, Bronx’un karanlık gece hayatından sanat galerilerine uzanan bol dumanlı, sadece 28 yıla sığan müthiş ağır bir yaşamöyküsünü okumak, aynı zamanda 1980’lerin sanatsal ortamına tanıklık etmek anlamına da geliyor. Modern sanatın en parlak çocuklarından biri olan Jean Michel Basquiat ve ruh eşi sevgilisi ‘Dul Bayan Basquiat’ Suzanne Mallouk’un kurgu olamayacak kadar gerçek, gerçek olamayacak kadar kurgu aşkı ve ortaklaşan yaşamöyküsünü anlatıyor Jennifer Clement. Biyografik bir anlatı olan kitap, kapitalizmin en vahşi dönemlerinden birinin fona yerleştiği avangart sanatın esip gürlediği sınırsızlığın eteğindeki yaşamlara odaklanıyor.
Soğuk Savaş’ın rüzgârları durulmuş, başka bir fırtına kopmaya başlamış, toplumsal ve sınıfsal uçurumlar hiç olmadığı kadar derinleştiği 1970’lerin umut dolu çiçek çocukları hızlıca büyümek zorunda kalmış ve liberalizmin devleştiği zamanlara girilmiştir. Bir tarafıyla çokkimlikli, bir tarafıyla kimliksiz bir dönemdir 1980’ler. 70’lerin devrimci kahramanları yerini pop ikonlarına bırakmak üzeredir. New York dünyanın herhangi bir kentinden daha çok belirlemektedir sanatı.
Jean-Michel Basquiat da tam bu dönemin ‘ikonik’ figürlerinden biri haline gelecektir sınırsız yaşamı ve kısacık ömrüne sığdırdığı sanatıyla.
Basquiat bir sokak sanatçısıdır, grafiticidir. Sonra tuvale geçmiştir. Müthiş bir yetenekle aslında liseden sonra resmi herhangi bir kurumda eğitim almamış bir alaylı ressamdır. Gerçek bir ‘sanatın dâhi çocuğu’dur. Yeni yeni galerilere girmeye başladığı, resminin değer görmeye başladığı zamanların birinde karanlık bir barda yaşamına Suzanne girer. Suzanne’nin çalıştığı barda başlayan arkadaşlıkları aşka dönüşür ve gelgitlerle dolu bir öykünün kapılarını aralar. Ne birbirleriyle olabilen ne de tamamen kopabilen bir ilişkidir onlarınki. Büyülü bir gerçekliğin iki serseri aşkı gibi çocukluk yaralarını birlikte sarmaya çalışırlar sanki. Jennifer Clement’in tek bir kurguda iki ayrı yaşamı birleştirdiği anlatısı dönemin ruhunu yansıtan bir okumadır aynı zamanda. Müzikle resmin iç içe geçtiği, sanatsal üretimin ve paranın belirlediği çağın sanat ortamını soluduğumuz ‘Dul Bayan Basquiat’ keyifle okunan bir anlatının ötesinde.
Kitabı okurken bir anda karşınıza Andy Warhol çıkıyor ki Basquiat’nın yaşamındaki önemli figürlerden biri olduğunu anlıyoruz. Sonra bir anda Madonna beliriyor, nasıl sıkı fıkı zaman geçirdiklerini okuyoruz. Dönemin diğer önemli sanat insanları, galericiler, ressamlar, aynı zamanda dönemdaşları Basquiat’nın ve farklı hikâyelerle yansıyan insanlar... Tüm bunlarla birlikte Suzanne, yani dul bayan Basquiat, Jean Michel’in, hiç vazgeçmediği öteki yarısı gibi. Onları birleştiren travmaları ve yaraları olsa da ırkçılığa karşı besledikleri nefret, özgürlük tutkusu ve kendi potansiyelini gerçekleştirme arzusu da bir arada olmalarını sağlayan diğer dinamikler. ‘Dul Bayan Basquiat’ merakla okunan ve dönemin ruhuna tanıklık eden sürükleyici bir anlatı.
DUL BAYAN BASQUIATÂ
BİR AŞK HİKÂYESİ
Jennifer Clement
Çeviren: Avi Pardo
Siren Yayınları, 2022
168 sayfa.