Güncelleme Tarihi:
'Muhafaza' oldukça kişisel bir sergi. Uzun zamandır ürettiklerinizi, kendi hikayenizi dünyaya açmaya karar vermişsiniz gibi. Ben merkezdeki videodan, 'Otoportre, Diğer Portreler ve Şeyler'den başlamak istiyorum. Bu iş çok kişisel, ama bir o kadar da hepimize dair bir yerde duruyor. Hikayesinin nasıl ve ne kadar zamanda şekillendiğini merak ediyorum. Hem kişisel bir anlatı, çocukluğunuza dair hikâyeleri dahi barındırıyor, hem de bu coğrafyanın tuhaf gerçekleriyle temas ediyor. İçinde Zeki Müren, Adile Naşit dahi var. Bu ara noktayı nasıl buldu?
Video bir binanın yıkımı üzerine kurulu temelde. Büyüdüğüm evin penceresinden, 2014 seçimlerinin sesi fondaki televizyonda dönerken kaydettiğim bu aylar süren yıkım, zamanla benim için bir içe bakış süreci ile örtüştü. Biraz bu kayıt halini neden önemsediğimi düşünmeye başladım. Bu da o apartmanın merdivenlerinde kayboluşumu, ona benzer bir korku olan Metin Erksan’ın 'Şeytan' filmini, açtığım mimarlık ofisinde yaşadığım asansörün düşme hikayesini ve de diğerlerini getirdi. Kendimle beraber “diğer portreler ve şeyler” de oluşmaya başladı. Biraz serbest çağrışımla kuruldu diyebilirim tüm örgü için. Ama en kilit nokta sanırım binayı yıkan vincin bozulma anına tanık olmamdı. Bu da binanın yıkımından sorumlu Mehmet Bey’le tanışmama vesile olduğu için önemli. Onun bina yıkımlarında kullandığı balonların hikâyesi hem gerçek bir hikaye, hem de tüm sergideki ana metafor gibi.
Evet, bir de şiir kitabı var.
Şiir denemeleri. Yine çoğu son 2 yılda yazılmış şiirler. Şiirlerden birinde geçen “yelkenler üzerindeki patlamalar” ifadesi mesela İstiklal Caddesi’ndeki patlama gününden, ve denizin ortasında yelken öğrenmeye çalışırken haberi aldığım andan. Büyük ölümleri anıyorum, Ankara... Ayrılıklar, hastalıklar, en derin ve kişisel dertlerden bahsederken kolektif hafıza da var aralarda. En son ortaokulda şiir yazmıştım.
'Muhafaza' farklı türden işleri görebildiğimiz bir sergi. Odağında bir video var ama farklı yöntemlerle üretilmiş işler de en az onun kadar ilgi çekiyor. Mimarlık kökenli olduğunuzu da biliyorum ve serginin genelinde, hem içerik hem de biçim anlamında bunun da etkisini okuyoruz.
Evet, yıkılan yerler ve mekânlar üzerinden bellekle kurulan ilişki dışında ayrı ayrı da mimari öğelerle bir derdim var. Filmde de geçen merdivenler, asansörler ve sergideki eşik enstalasyonu gibi işler. “mekânın Poetikası” başucu kitabım gibi bir şey, sergide de Turgut Uyar’ın Büyük Saat’i ile beraber yer alıyor.
İşlerin mekânla kurduğu ilişkinin de çok önemli olduğuna inanıyorum, bu izleyici olarak gittiğim sergilerden de beklentim. Adahan İstanbul da taş duvarları ve hacmi ile bu anlamda çok güçlü nitelikleri olan bir yer. Onunla baş edebilmek için, ne işlerin ne de mekânın gücünden bir şeyin eksilmemesi adına bir çabam oldu. İşlerin çoğunun kendi bir ışığı var ve mümkün mertebe sadece dayanarak, yaslanarak ya da yerde durarak var oluyorlar.
Röntgen filmlerine baskılar ise filmde tekrar eden tıbbi kayıt görüntüleri ve serginin tümünde geçen sağlık teması ile örtüştüğü için seçildi. Kapı enstalasyonundaki kapılar evimizden çıkma ve eşiği kurmak için bir araya getirildi. Mimarlık bu farklı biçimleri üretme cesaretini veriyor olabilir tabi; yapmaya, somut ve maddesel bir üretime yönelik bir disiplin olduğu için.
Filmde “Davayı, mücadeleyi severim” gibi bir cümleniz var. Sergide bir kurumsal temsiliyetin olmadığını ve prodüksiyonun da size ait olduğunu öğrendiğimde bu cümle ile bağdaştırdım.
Öyle olması gerekti çünkü yaz gelmeden eteğimdekileri dökmek istiyordum, doğru zaman gibi hissediyordum hem kendim hem de izleyecek olanlar için. Kafamda kurgu, işler ve yapılacaklar çok netti. Bu yüzden 3-4 aylık bir süreçte ortaya çıkarmak istedim ve bir galeri, kurum ya da kişiden ziyade Salt, Adahan gibi kurumların ve elbette arkadaşlarımın desteğini alarak çözüm yoluna gittim. Daha kolektif ve dayanışma içeren bir üretim oldu böylece
Son olarak, bu ilk kişisel sergi nasıl bir eşik sizin için?
Daha önce üretimlerimi, daha doğrusu film ve yerleştirmelerimi çeşitli kurumlar, Tasarım Bienali, festival gibi yerlerde göstermişken şimdi bir kişisel sergi formatında başka işlerle de bir araya getirmenin heyecanı var. Mimarlıktan sanat alanına geçiş gibi de algılanabilir ama net kararlarım yok. Bu gömleklerden hangisinin baskın olduğunu ya da kimlikleri pek de önemsemiyorum doğrusu. Serginin benim için neyi dönüştüreceğini de zaman gösterecek, ama birilerinin gelip sergideki Mezopotamya Bölgesi’nin güneş ve ay dövmelerini eline yüzüne uygulaması, ya da kitabı alıp şiirleri okuması, eşikten geçmesi ve işleri kendisiyle ilişkilendirmesi elbette mutlu ediyor.
‘Muhafaza’, 23 Haziran’a kadar Adahan İstanbul, -1 Galeri’de görülebilir.