Güncelleme Tarihi:
Eğer mitlerin bugüne yansıyan canlı tarafları olmasaydı sönmüş lav parçaları gibi kararıp kurumaktan kurtulamayacaklardı. Oysa mitler güneş gibidirler ve insanın yazgısını nereden ve ne şekilde ışıtacakları hiç belli olmaz. Bir araştırma konusu olmanın yanında yorum bilimi de sayılan mitoloji çalışmaları çekiciliğini halen sürdürüyor. Jean-Pierre Vernant da ‘insanlar tarafından düzenli bir zihinsel faaliyetin ifadesi olarak yaratılmış yapıtlar’ olarak Antik Yunan mitlerine yoğunlaşıyor ve onların halen ‘kültürel gelenek içinde yaşamayı sürdürmelerine’ dikkat çekiyor. Bu bağlamda mit kesintisiz ama katlanarak yaşayan bir sürekliliktir. İlk olarak ‘mitolojik yapılar’ı ele alan Vernant, köken meselesini öne çıkarıyor. Çünkü “mitolojik düşüncede her köken aynı zamanda bir yapının açıklanışıdır ve bir yapıyı açıklamanın yolu onun kökenine ilişkin bir anlatı sunmaktır”.
Yedi ana ve nice altbaşlık altında Antik Yunan’dan bugüne mitlerin oluşumları kadar zamanla nasıl yorumlandıklarının peşine düşüyor Vernant. Onların Batı kültüründe ne tür kültürel ve psikolojik yuvalanmalara uğradıklarını izlememize imkân sunuyor. Hafıza ve zaman üzerine duruşu ve onları yorumlayışı çok ilgi çekici bölümlerden birisi. Hafızanın şairler eliyle nasıl kutsal bir konuma yükseldiğini görüyoruz. ‘İnsanın bireysel geçmişini aşama aşama ele geçirmesi’ diye tanımlanan hafıza (mnemosyne) şiir ve şair vasıtasıyla kolektif kutsal bilince dönüştürülüyor. Kâhinler gelecekten haber verirken şairler, adeta tanrısal bir yetiyle (mousa’ların tesiriyle) geçmişi biliyor ve böylece ‘geçmişte bizzat mevcut olma kabiliyetine sahip’ oluyorlar. “Şimdi ile geçmiş arasında bir engel kaldırıcı olarak hafıza fani âlemle uhrevi âlemi birleştiriyor.” ‘İlk elden görerek bilmek’ şaire has tanrısal bir yetidir ve ‘dinsel âlemi tanzim etme ve kök bulma gayretleriyle’ şairler ‘şimdinin öncesinden öte bir şey olan geçmişi görünür kılarlar’. Şiir bugünkü dünyada böylesi işlev kaybına uğratılmış olabilir ama insanın bir kök olarak dille korunması hâlâ çetin bir meseledir.
Doğrudan geçmişin olmasa bile dolaylı şekilde onunla ilgili sayılabilecek ölüm ve suret yoluyla görünür kılınması da ilginç mitsel konulardan birisidir. Vernant’ın ‘görünmez olanın tasviri’ dediği şey, heykelin kökeni ve temsil ettiği köktür. “Ölüyü yeraltındaki ebedi ikametgâhına kapatan ve bu şekilde onu yaşayanlar âleminden ayırma işlevi gören kabaca yontulmuş taş, yüzeye konduğunda ölüyle temas kurmayı sağlıyordu.” Her toplumda farklı çağrışımlar taşıyan mezar taşı, kolossos ‘aracılığıyla gün ışığına çıkan ölü’ başka bir ifadeyle ‘bu dünyada olmadığını belli ediyordu.’
Sonunda ‘rasyonalitenin doğuşuna’ bile kaynaklık eden antik mitler, zamanla bilimsel bilgi yanında felsefenin doğuşuna şaşırtıcı şekilde hizmet edip canlılıklarını korumayı sürdürürler. Vernant metinler içinde iğne ile kuyu kazar gibi uğraşarak çetin bir yazım kurgusu da çatıyor. Mitlerin bunca derin okumaya imkân vermesi onların hayatiyetleri kadar yoruma açık olmaları sebebiyledir.