Güncelleme Tarihi:
“Neden karanlıkta güzellik arama eğilimi sadece Doğulularda bu kadar güçlüdür?” diye soran bir yazarın peşine düşmekten kendinizi alamazsınız. Birden Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Karanlıkların Tadı’ yazısını hatırlar, Ahmet Haşim’in ‘lamba hüznü’ dediği duyguya boyun eğersiniz. Sonuçta, ‘Gölgeye Övgü’ bir Japon yazarın estetik üzerine yazdığı bir deneme fakat bu kadar değil, Doğu, boydan boya gezen bir gölgeli ışık yayı. Japon evini merkeze alan bir ‘mekânın poetikası’ da. Bir Japonun ne yapıp yapıp sonunda kendi evini kendi diline nasıl dönüştürdüğünün ruhunu seziyorsunuz satır aralarında. Cam yerine kâğıdı, parlak ışık yerine loşluğu, şamata yerine sükûneti istemenin kendi içinde tutarlı nedenleri var. Evi kuran bölmeler, çatıdan mutfağa, pencereden kapıya, tuvaletten kadınlara değin bir mum alevinin duvara vuran dalgası gibi hareket eder kitapta.
Tanizaki’nin “Ancak bir Japon tuvaleti tam anlamıyla ruhani bir dinlenme yeridir” cümlesini okuduğumda, kültürel anlamda komşu sayılan Seul’de gördüğüm tuvaletleri hatırladım ister istemez. Mini birer sanat galerisi gibi düzenlenişlerine hayranlık duymuştum. ‘Taze yaprak ve çalılığa’ vurgu yaparken yazar, ‘hiçbir kelime o loşlukta oturup, sojiden yansıyan soluk parıltının tadını çıkarırken tefekkürde kaybolmanın ya da bahçeyi izlemenin yarattığı hissi anlatamaz’ demektedir. Parlaklığa ve aşırı ışıklandırmaya karşı çıkarken, yemek kültürü ile irtibatlandırır loşluğu; “Japon yemeklerinin yemekten çok bakmak için olduğu söylenir. Ben biraz daha ileri gidip üzerine düşünülmesi gerektiğini, onun lake kaplarla karanlıkta titreşen mum ışığının birleşiminden ortaya çıkan sessiz bir müzik olduğunu söylerdim.” ‘Gölgeye Övgü’, yazarına göre her ülkenin mutfağı, yemek takımları ve duvarların rengiyle kendini uyumlu kılmaya çalışır. Çok aydınlatılmış ve parlak yemek takımları iştah azaltır Japonya’da.
Soya sosunun parlaklığında bile nice ‘kıvrak zengin gölgeler’ bulan duyarlı bir yazar Tanizaki. ‘Bir Japon odasını siyah mürekkepten bir tablo gibi’ görmesi pek tabiidir. Gölgelerin sırları kavrandıkça yaşamanın zevki de artar. Batılılar Doğu’nun gizemi derken aslında ‘karanlık yerlerin tekinsiz sessizliğinden’ bahsederler. Evi böylesi dolayımla, ışık ile karanlık arasında konumlandırmak ve gölgenin kırbaçladığı hayal gücüyle konuşturmak gelenekle de ilgilidir. Sahne sanatlarına bu sebepten eğiliyor yazar. Ve sonra da, gölge felsefesinin ortasına kadını yerleştiriyor.
‘Atalarımız aydınlık yere yukarıdan vuran ışığı dört yönden kesecek bir gölgeler dünyası yarattılar ve bunun derinliklerine de kadını yerleştirip onu varlıklarının beyazı olarak mimlediler.’ Tanizaki, Japonya’nın gidişatını önceden sezmiş sanki. Gün gelip de onun dünyanın en çok elektrik tüketecek ülkelerinden biri olacağını ve bu yolla da gölgenin sırrını, yani ruhunu yitireceğini öngörmüş, ya da bundan korkmuş. Beyazlığı, gölgenin bir anlık oyunu olarak görürken, ‘edebiyat denen kutsal yerin saçaklarını kalın ve böylece duvarları gölgeli yapıp apaçık gözüken şeyleri gölgeyle saklamak...’ istemiş. Bir gölgeden geçen sessiz bir gölge gibi yazmış.
GÖLGEYE ÖVGÜ
Cuniçiro (Juniçiro) Tanizaki
Jaguar Kitap, 2019
136 sayfa, 15TL.