Güncelleme Tarihi:
Mahmut Yesari, 1930’lu yılların ünlü ve popüler yazarlarından. Velut bir yazar, mizah yazıları, tiyatro eserleri, deneme, eleştiri ve hatıra yazmış, çeviriler yapmış. 1925 ile 1940 arasında 20 romanının kitaplaştığını, dokuz romanının ise kitaplaşmadan gazete ve dergilerde kaldığını belirtiyor Erol Üyepazarcı. Ama yaşarken unutulmaya terk edilmiş. Bazı romanları 70’li yıllarda tekrar yayımlanmış ama ilgi görmemiş. 1995’te yeniden basılan ‘Çulluk’la bizim kuşaklar Mahmut Yesari’yi anımsadı. Cibali’deki tütün fabrikasında geçen ‘Çulluk’ gerçekçi bir bakışla Türk romanında ilk kez mekân olarak fabrikayı kullanması, işçi sorunlarını ele almasıyla edebiyat tarihinde yerini aldı.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda 70 yıl kuralı var. Bir yazarın ölümünün üzerinden 70 yıl geçmişse eserleri halka mal oluyor ve kitapları telif ücreti ödenmeden basılabiliyor. Mahmut Yesari’nin eserleri için 70 yıl kuralı avantaj oldu, kitapları artık iyi yayınevleri tarafından dikkatli editörlerin süzgecinden geçerek yayımlanıyor. Bu da bu kıymetli yazarın tekrar gündeme gelmesini sağladı. ‘Çulluk’un dışında önemli eserleri olduğu da fark edildi. ‘Bir Aşk Uçurumu’ da bunlardan. İlk baskısı 1943’te yapılan kitap, isminden bir aşk romanı izlenimi yaratsa da aslında Türk edebiyatında iş ve işçi hayatını gündeme getiren ilk romanlarından. Nedense ‘Çulluk’ kadar edebiyat tarihçilerinin, eleştirmenlerin dikkatini çekmemiş.
Romanın kahramanı Fikri, bir trikotaj fabrikasında işçi. Kendisiyle aynı fabrikada çalışan nişanlısı Remziye’yi ustabaşının taciz etmesi üzerine çıkan kavgadan sonra işten atılır. İş aramaya çıkan Fikri, İstanbul’un arka sokaklarında dolaşırken yoksulluğu tanır, yoksulluğun ahlaksızlığı beraberinde getirdiğini anlar. Dürüst, namuslu bir kişi olarak alnının teriyle çalışmak istemektedir ama şahit olduğu tüm ilişkiler ahlaksızlık üzerine kuruludur. Fabrikalara işe almalarda çıkar çeteleri etkilidir. İşini hakkıyla yapanı değil kendi çetelerinin çıkarlarını koruyacak kişileri işe aldırırlar.
Fikri, günlerce iş arayıp bulamayınca umutsuzluğa kapılır. Birikmiş parası hızla tükenmektedir. Daha ucuza kalabileceği yerler arar, yediği içtiğinden keser. Kederden sigaraya başlar, içkiye alıştırılmaya çalışılır. Çıkar çetelerinden birine mensup, gündüz fabrikada çalışıyormuş gibi görünen, geceleri meyhanede fedailik yapan bir arkadaşının yanında kalırken İstanbul’un yoksullarının gece hayatını tanır. Güçlü, kuvvetli ve yakışıklı olduğu için iş teklifleri alır, kadınların ilgisini çeker. Herkesin hem dost hem de düşman olduğu bu ortamların içyüzünü kısa sürede keşfeder, kendi ahlakına ve namus anlayışına uymadığı düşüncesiyle aç kalmak pahasına ve ilk fırsatta oradan kaçar.
Fikri işsizliği yaşarken diğer yanda çalışmaya devam eden nişanlısı Remziye aracılığıyla fabrikadaki iş koşullarını, işçiler arası ilişkileri gerçekçi bir bakışla okuruz.
Fikri’nin bir türlü işe girememesi, gittikçe artan yoksullukları iki gencin evliliklerinin sürekli ertelenmesine neden olmaktadır. İş ararken Fikri’nin yaşadığı gerilim, olaylı bir şekilde fabrikadan ayrıldıktan sonra nişanlısı Remziye’ye uygulanan mobbing ilişkilerini etkiler. İki genç inançla ve aşkla birbirlerine sarılıp bu birlikteliği sürdürmeye çalışırken kaynatılan dedikodu kazanlarıyla mutlulukları engellenmeye çalışılır, ayrılmaları için uğraşılır.
Hem çalıştığı fabrikada hem de yaşadığı mahallede Remziye dedikoduların odağındadır. Genç kadın dirense de tek başına bunlarla mücadeleyi sürdüremez, sinirleri bozulur. Fikri’yle Remziye arasında romanın adına uygun olarak ‘Bir Aşk Uçurumu’ oluşur. Fikri’nin gece bekçisi olarak bir fabrikada çalışması, nişanlısının evine yerleşmesi dedikoduyu önleyeceğine artırır. İki genç yoğun bir mahalle baskısı altında kalır.
‘Bir Aşk Uçurumu’ 1940’ları, işçi yaşamını, fabrika ve yoksul mahallelerdeki ilişkileri, İstanbul’un varoşlarını gerçekçi bir dille yansıtan bir roman. Mahmut Yesari’nin diyaloglarla örülü, merak unsuruna önem veren akıcı anlatımıyla da kolayca okunuyor.