Güncelleme Tarihi:
Klasik müzik, caz müziği, house ve techno türlerini birleştirip klasik müzik sahnelerine taşıyan 1981 Luxemburg doğumlu Francesco Tristano’yu tanımlamak oldukça zor. Besteci, klasik ve deneysel piyanist, caz müzisyeni onun için kullanılan sıfatlardan birkaç tanesi. Fakat eklektik tarzının temelleri onun gerçek aşkı olan klasik müzikte yatıyor. Tristano için günümüzde tek bir müzik türü veya keskin tanımlar geçerli değil. Müzik, tarih içerisinde organik bağlarla birleşerek günümüze kadar ulaşan sınırları olmayan bir ifade biçimi.
Gerçek bir Bach âşığı olan Tristano “Bach her gün yediğim peynir ekmek gibi. Bir gün Bach çalmadan veya Bach melodileri düşünmeden geçirmiyorum. Benim için her şeyin temelinde Bach yatıyor” diyor. Bu elektronik müzik için de geçerli, pop müzik için de. Algılarımızın kalıplar içerisinde hareket ettiğini savunan sanatçı müziğe geniş çerçeveden bakmayı tercih ediyor. Müzikte ve tüm sanat dallarında geçmişten günümüze bir sürekliliğin mevcut ve özellikle pop müziğin armonik açıdan klasik müziğe derinden bağlı olduğunu anlatıyor. “Asıl pop şarkısının icadı Schubert’e aittir. Şarkı dediğiniz 3-4 dakikalık form Schubert’ten gelir” diyen sanatçı klasik müzik ile tekno müzik arasında rafine bir sentez oluştururken, bizi klasik müzik algımızı sorgulamaya davet ediyor.
Klasik müzik günümüzde teknolojik gelişmelerden uzak gibi görünse de tarihsel gelişimi teknolojiyle doğrudan alakalı. Tristano şöyle anlatıyor: ¨Mozart, Haydn gibi besteciler teknolojiyle çok ilgililerdi. Mesela Bach’ın en büyük tutkusu orglardı. Onun zamanında org teknolojisi en gelişmiş teknolojilerden biriydi. İlk synthesizer olarak düşünebiliriz. Haydn’a baktığınızda eserlerinde pedal işaretleri var çünkü o zamanın teknolojisinin bir ürünü olarak piyanonun pedalları icat edilmişti. Beethoven metronomun icadı ile eserlerine hız işaretleri eklemeye başladı.” Müzik tarihine Tristano’nun gözünden baktığımızda besteciler ve enstrüman yapımcılarının yüzyıllardır birlikte geliştiğini görüyoruz. Günümüzde ise klasik müzik algısı ağırlıklı olarak eski tip enstrümanlarla çalınan geçmişin bir ürünü.
Tristano için çocukluk yıllarında caz müziğinin sağladığı doğaçlama özgürlüğü, klasik müziğin notaya bağlı çalış şeklinden bir kaçış yolu ve özgürleşmesinin ilk temellerini oluşturuyor. Zaman içerisinde caz müziğinin doğaçlama biçimlerinin de konser kalıplarına bağlı, belirli kurallar çerçevesinde çalınan bir ifade türü olduğunu görüyor. İşte burada Amerika’nın en prestijli okullarından New York’taki Julliard School of Music’te okurken tanıştığı house ve elektronik müzik dünyası devreye giriyor. En çok da bu türlerin minimalizminden etkileniyor çünkü ona geleneksel formlardan özgürleşmesi için yeni alan tanıyor. Böylece genç sanatçı kendi müzikal dilini bulmayı öğreniyor.
Francesco Tristano günümüzde bir DJ gibi house ve elektronik müzik türlerini klasik müzik sahnelerine taşıyarak ilklere imza atan bir sanatçı. “Genel olarak konfor alanımdan çıkmayı seviyorum” diyen Tristano’ya bundan sonraki müzikal çıkış noktasını sorduğumda “Çok eski müziğe dönesim var. 15. ve 16. yüzyılın müziklerini araştırıyorum ve bu erken dönem müziklerini teknolojik tınılarla birleştirmeyi düşünüyorum. Ama henüz orada değilim. Önce son albümümün turnesini gerçekleştirmem gerekiyor. Yeni projeleri ancak sonrasında ciddi ciddi düşünmeye başlayacağım” diyor.
Bodrum Müzik Festivali’ndeki konserinin önemli bir bölümünü oluşturacak son albümü ‘Tokyo Stories’, Tristano için çok özel bir anlam taşıyor. İzleyicisiyle içten bir paylaşımda bulunmak isteyen sanatçı, bu albümde hem bu içtenliği yakaladığına hem de müziğinin çok erişilebilir bir örneğini sunduğuna inanıyor. Geçmişte neredeyse her yıl konser verdiği ülkemize bir yılın ardından tekrar gelmek için sabırsızlanıyor. Türk bestecilerini sorduğumda Fazıl Say’ın yorumunu, bestelerini ve de müzik ve piyanoya bakış açısını çok takdir ettiğini söylüyor. Say’ın konserini izlemeyi umduğunu da ekleyen Tristano, bu akşam The Marmara Bodrum’da sahneye çıkacak.