Güncelleme Tarihi:
“Ailenin güzel yarısı kayıp” diye anlatmaya başlıyor Nomi Nickel. Nomi, 16 yaşında aykırı bir genç kız. Yaşadığı kapalı, izole ve katı kuralcı toplumda bu aykırılığı daha çok dikkat çekiyor. Kendi deyimiyle dünyadan kopuk bir kasabanın ücra bir köşesinde babasıyla birlikte yaşıyorlar. ‘Ailenin güzel yarısı’ dediği ablası ve annesi onları, kasabayı ve kuralları terk etmiş.
Nomi liseyi bitirmeye hazırlanırken hayatta pek fazla seçeneği olmadığının farkında. Başarısız olmaya kararlı bir öğrenci olarak yapabileceği bir tek iş var, birçokları gibi büyüdüğünde kasabanın kesimhanesinde çalışmak zorunda kalacağının farkında.
Nomi’nin rehberliğinde bu kapalı toplumu, gözlerden ırak olması için her şeyin yapıldığı kasabayı tanıyoruz. Manitoba, Kanada’da, ücra bir yerde Mennonitler tarafından kurulmuş. Kasaba nüfusunun tamamı Mennonitlerden oluşuyor.
Mennonitler ‘zamanı durduran tarikat’ diye tanımlanmış. Adını 1496-1561 tarihleri arasında, günümüzde Hollanda sınırları içinde olan Friesland’da yaşayan Menno Simons’dan alan Mennonitler silah taşımayı, savaşmayı reddettikleri için Avrupa’dan kaçmak zorunda kalmış. Altı kıtada 87 ülkeye dağılmışlar. En kalabalık koloniler ABD ve Kanada’da bulunuyormuş. Kendilerine has giyimleri, teknolojiden uzak yaşam biçimleriyle dikkati çekiyorlar. Dinlerinin buyruklarına, yaşam biçimlerine bağlı kalırlarsa cennete gideceklerine inanıyorlar. Bu nedenle de hayatın her alanını belirleyen çok katı ve kısıtlayıcı kuralları var. Kendi okulları, kendi hastaneleri var. Kendi toplumlarının dışındakilerle dostluk kurmuyorlar. Evlilikler toplum içinde gerçekleşiyor. Bu, küçük kolonilerde aile içi evlilikler anlamına geliyor ve hemen herkes birbiriyle akraba. Kasabalarında kendileri dışında birinin yaşaması da mümkün görünmüyor.
Yazar Miriam Toews, Steinbach, Manitoba’da doğmuş. Her ikisi de üniversite mezunu, yüksek lisanslı, eğitime önem veren Mennonite bir ailede büyümüş. Ailesi kısıtlayıcı olmasa da, aile kilisesi çok muhafazakârmış. Toews, katı dini kurallar nedeniyle çocukken sadece bir film gördüğünü anlatıyor. Sinema onu büyülemiş, başka türlü yaşamlar olduğunu düşündürmüş ve ‘İsviçreli Robinsonlar’ filmine hayran kalmış. “Film hayatımı sihirli bir şekilde değiştirdi” diyor bir röportajında. 18 yaşında evden ayrılarak Fransızca öğrenmek için Montreal’e gitmiş. Daha sonra da Avrupa’yı dolaşmış. Evlenip ilk çocuğunu doğurduktan sonra yazmaya yoğunlaştığını söylüyor. İlk romanı ‘Summer of My Amazing Luck’ın yayın tarihi 1996. ‘Karmaşık Bir Nezaket’ dördüncü kitabı, 2004’te yayımlanmış. Yazarın biyografik bilgilerine bakarsak ‘Karmaşık Bir Nezaket’in yaşanmış olaylardan kaynaklanmış olabileceğini söyleyebiliriz.
Katı kurallar en çok kadınları etkiliyor. Nomi’nin ablası ve annesi de dini ve toplumsal baskılardan bunalıp kaçan kadınlardan. Nomi, kızı ve karısı ayrı ayrı kaçtıktan sonra içine kapanıp, pek fazla konuşmayan öğretmen babasıyla yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Onun tuhaf davranışlarını anlamlandırmaya uğraşıyor. Baba evdeyse sürekli yakındaki otoyolu izliyor, geceleri saatlerce arabayla dolaşıyor ve evdeki mobilyaları parça parça satıyor. Nomi hem evin sorumluluğunu üzerine almak zorunda kalıyor hem de başına buyruk bir yaşam sürüyor. En iyi arkadaşının çaresiz bir hastalıkla hastaneye yatmış olması yalnızlığını daha da artırıyor. Mennonitlerin katı kurallarına tepki göstererek kendisi gibi gençlerle takılmaya başlıyor. Uyuşturucu kullanıyor. İlk aşkını yaşıyor. Annesinin ve ablasının kaçış nedenlerini düşünürken kendini keşfediyor. Kasabanın dışını, başka şehirleri, oradaki yaşamları merak ediyor.
Miriam Toews’in Karmaşık Bir Nezaket’i bir ergenlik çağı romanı. Ailesi dağılmış aykırı bir gencin gözünden kapalı bir topluma, aşırı ve mantıksız görünen kurallara ironik bir anlatımla cesur ve eleştirel bir bakış.