ERHAN TEKTEN erhan.tekten@gmail.com
Oluşturulma Tarihi: Mart 29, 2018 12:38
Nietzsche’nin evlilik teklifini kabul etmeyen, büyük şair Rilke’nin aşkına karşılık vermeyen, Freud’un öğrencisi ve yakın dostu Lou Andreas-Salomé’nin otobiyografik romanı ‘Ruth’, bir öğrenci ve öğretmen ilişkisinin karşılıklı ‘büyülenmeye’ dönüşmesinin hikayesi...
Lou Andreas-Salomé (1861-1937), ülkesinde köleliğin kaldırıldığı, yeni ve devrimci fikirlerin filizlenmeye başladığı bir dönemde St. Petersburg’da dünyaya geldi. Fransız-Alman kökenli bir Rus askeri Gustav von Salomé ile Alman-Danimarkalı zengin şeker üreticisi bir ailenin kızı Louise Wilm’in altı çocuğundan biriydi. Küçük yaşlarda Almanca ve Fransızca öğrenen Lou, 17 yaşında bir din adamından teoloji ve felsefe dersleri aldı. Zürih Üniversitesi’nde teoloji ve sanat tarihi okudu. Friedrich Nietzsche ve Rainer Maria Rilke gibi çağdaşlarıyla birlikte çalışma fırsatı bulan yazar ve psikolog Lou Andreas-Salomé, 1911’de Viyana’daki psikanalistlerin çevresine girdi. Sigmund Freud’un öğrencisi ve aynı zamanda yakın dostu olan Andreas-Salomé edebiyat dünyasına bir çok eser kazandırdı.
Andreas-Salomé’nin edebi yapıtlarında kendi deneyimlerinden yola çıkarak, geleneğin kısıtladığı, hayatlarında kendi yollarını bulmaya çalışan kadınları, yetişkinliğe adım atmaya hazırlanan genç kadınları anlatır. İlk kez 1895 yılında yayımlanan ‘Ruth’, yazarın en başarılı edebi eseri olarak kabul edilir. 17 yaşındaki Andreas-Salomé ile Hollandalı din ve felsefe hocası Hendrik Gillot’un aşk ilişkisi, yani genç kızın hayatındaki bu dramatik deneyim, ana karakterinin benzer bir ikilemle karşı karşıya kaldığı gelecekteki romanı ‘Ruth’a ilham kaynağı olur.
1882 yılında Nietzsche’nin evlilik teklifini kabul etmeyen, ünlü şair Rainer Maria Rilke’nin aşkına karşılık vermeyen Andreas-Salomé, aslında o yıllarda hâlâ ergenlik döneminin acılarını ve sonuçlarını kavramaya çalışıyordu. Onun kadınlığa geçiş dönemi hayatının en belirsiz zamanlarıydı.
Lou Andreas-Salomé, Freud ve Rilke.Meslek yaşamında Freud ile birlikte psikanalize yönelen Andreas-Salomé için ‘Ruth’, genç bir kız ve onun yaşça kendinden büyük öğretmeni hakkında sadece otobiyografik bir hikâye değil, aynı zamanda kendi kadınlığını keşfetme girişimiydi. Yazar, genç ‘Ruth’un zihnini okuyucuya cömertçe açarken, kendi ergenlik döneminde öğretmenine çok fazla bağımlı olduğu ama yine de bağımsızlığını koruyabildiğini aktarmak istedi. Yazara ve romandaki karakterine bu gücü veren, dönemlerinin değer yargılarına isyan etmelerini sağlayan şey, aşktı. Roman çocuksu bir çekiciliğe sahip esrarengiz genç kızın, işini çok seven bir eğitimci olan Erik’in kalbini ödev olarak yazdığı kompozisyonla tutuşturmaya başlamasıyla açılıyor. Yaşadıkları öğrenci-öğretmen ilişkisi, karşılıklı bir büyülenmeye dönüşüyor sonra. Ruth’un iç dünyasının psikolojik tahlillerle aktarıldığı romanın en can alıcı diyaloğu şöyle: Erik, kompozisyondaki bahçıvan tarafından ‘emek verilen’ ağacı kastederek “Bahçıvanın elinde böyle bir ağaç olmak ister miydin Ruth?” diye sorunca cevabı bir öğrenciden çok bir âşıktan alıyor; “Ben bahçıvan olmayı yeğlerim. Ama belki de ikisi de aynı şeydir.”
Ahlaki sözleşmelere ve doyumsuz entelektüel meraklara olan ilgisizliğiyle Andreas-Salomé gününün toplumsal cinsiyet rollerine meydan okurken, o yıllarda Nazizm de, kaotik yıkıcılığıyla, iktidarın yerini almaya başladı. Andreas-Salomé’nin Freud ile olan dostluğu ve eserleri göz önüne alındığında, Almanya’da fiziksel güvenliği tehlikede olmaya başladı. Ancak, korkuyu hiç bilmeyen Andreas-Salomé, Almanya’dan kaçmadı. Dünyadaki neredeyse tüm erkeklerin cinsiyetçi bakış açısına karşı duran bir kadın yazar Hitler’den korkacak değildi ya...
RuthLou Andreas-Salomé
Çeviren: İlknur İgan
İş Bankası Kültür
Yayınları, 2018
252 sayfa, 14 TL.