Güncelleme Tarihi:
Hürrem Sultan ile başlayıp Turhan Sultan ile sona eren ‘Kadınlar Saltanatı’ hiç kuşkusuz 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun üzerinde en fazla durulması gereken dönemlerinin başında geliyor. Her ne kadar harem entrikalarının dayanılmaz çekiciliğine kapılıp olaya magazinsel bir boyutla bakmayı sevsek de bu dönem, Osmanlı’nın yaklaşan sonunda çok büyük önem taşıyor. Kadınların damgasını vurduğu bu dönemle ilgili pek çok hikâye anlatılıp duruyor. Elbette olayın kadınlar etrafında yaşanıyor olması yaklaşımdaki şehveti arttırıyor. Bu yönü bir tarafa bırakıp olaya tarihi gerçekler açısından bakmayı istiyorsanız Özlem Kumrular harika bir kaynak. İki yıl önce ‘Kösem Sultan’ adlı kitabı yayımlanan yazar bu kez Kadınlar Saltanatı’nın çok da bilinmeyen iki kahramanına, Nurbanu ve Safiye Sultan’a yöneliyor. ‘Haremde Taht Kuranlar’de bu iki valide sultanın hayatlarını kaleme alıyor. Elbette kitabın sonunda yer verdiği upuzun kaynakçada göreceğiniz gibi pek çok araştırmaya, kitaba, yazara vs. dayanarak...
Kraliçelerle dostluk
Nurbanu Sultan, Hürrem Sultan’ın gelini; yani Sarı Selim adıyla bilinen Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu II. Selim’in karısı. Hürrem Sultan’ın oğlu için bizzat seçip yetiştirdiği Nurbanu Sultan, kayınvalidesinden çok daha şanslı. Çünkü kocası tahta geçmeden Hürrem Sultan ölüyor ve saltanatın tek kadını olarak haremdeki yerini alıyor. Kadınlar Saltanatı dönemin sultanlarının ortak özelliği olduğu üzere çok hırslı. Kocası ve ardından oğlu III. Murad üzerinde otorite kurarak dönemin siyasal gelişmelerinde başrol oynuyor. Sadece saray içinde değil diplomaside de kendini gösteriyor. Kumrular’ın pek çok belgeye dayanarak anlattığına göre kendini bir Venedik soylusu olarak kabul ettirmeyi başaran Nurbanu Sultan özellikle de Avrupalılarla iyi ilişkiler sürdürüyor. Dönemin Fransız Kraliçesi Catherine de Medicis ile mektuplaşıyor, Venediklilerle ilişkileri sıkı tutuyor. Ancak tüm çabasına rağmen Nurbanu Sultan, kocasının iktidarında oğlununki kadar güçlü olamıyor. Bunun sebebi ise Sokullu Mehmet Paşa’nın hâlâ hayatta ve siyasette etkin olması...
Onun asıl dönemi oğlu III. Murad ile başlıyor. Bu dönem boyunca oğlunun gözdesi Safiye Sultan ile gergin bir ilişki yürütse de tecrübesi ve doğru insanları yanında tutmasıyla hep bir adım önde olmayı başarıyor. Ancak o da kayınvalidesi gibi ‘Valide Sultan’lığın keyfini süremeden ölüp, saltanatını Safiye Sultan’a bırakıyor. Ve Safiye Sultan’ın 28 yıllık saltanatı başlıyor. Nurbanu Sultan için yazdığım her şey onun için de geçerli. Hem iç hem dış siyasette etkin olmak için her yolu izliyor, İngiliz Kraliçesi ile dost oluyor. Sadrazamları atıyor, can alıyor, kan döküyor. Torununun bile ölümüne sebep oluyor. Döneminde, isyanlar birbirini izliyor. Onun dönemi ise oğlunun ölüp yerine torununun tahta çıkmasıyla son buluyor. Kendinden önceki sultanların aksine o, gelinini valide sultanlık yaparken tüm gücünü kaybetmiş şekilde 15 yıl Gözyaşı Sarayı da denilen Eski Saray’dan izliyor.
Tartışılması gereken sorular
Kumrular’ın kitabında tüm bunlar dönemin tarihçilerine, entelektüellerine ve belgelere dayandırılarak anlatılıyor. Çok yoğun bir emeğin ürünü olduğu her halinden belli olan kitabın sonunda ‘neden’ sorusunun tartışmasına giriyorsunuz. Kumrular satır aralarında dönemin sünnet, düğün gibi olaylarını ya da Gazanfer Ağa, Damat İbrahim Paşa, İsmihan Sultan gibi tarihe geçmiş figürlerini anlatırken bu sorulara yorumlar getiriyor. Osmanlı’nın geleneklerini değiştirmesi belki de zamana uyamaması, kadınların iktidarı eline geçirmesine yol açıyor. Ama elbette tartışılması gereken pek çok soru var. Kadınlar padişahları itibarsızlaştırarak, onları devlet yönetmekten alıkoyup keyfe yönelterek gücü eline mi geçiriyor? Başka bir bakış açısıyla; gerçekten padişahlar, karılarını ya da annelerini bu kadar dinliyorlar mıydı yoksa onların başarısızlıkları kadınlara mal edilerek aklanmaları yoluna mı gidiliyordu? Kadınların hepsi yanlış kararlar mı verdi yoksa dönemin şartları başta kim olursa olsun bu kararları mı gerektiriyordu? Bunlar bana kalırsa Osmanlı’nın bu dönemi incelenirken tartışılması gereken konular. Kumrular’ın kitabı hem yaşanan olayların detaylı anlatımıyla magazinsel olarak bizi tatmin ediyor hem de bu tartışmada fikir sahibi olmamız için bulunmaz bir kaynak sunuyor.