Güncelleme Tarihi:
Edebiyatımızda toplumcu gerçekçiliğiyle öne çıkmış, roman ve hikâyeleriyle sınıf farklılıklarını, toplumun yoksul ve ötelenmiş kesimlerini anlatan Suat Derviş, Cumhuriyet döneminin kült yazarlarından biri olarak tarihimizin kıymetli bir köşesinde duruyor. Derviş’in eserlerinde iktidarın kurduğu baskının bireyler arasında yarattığı eşitsizlik kadar, kadınların özgürleşmesi de çok önemli bir yer tutar. Bugün tefrika ve telif eserlerinin çoğu tespit edilmiş olan Derviş’in kaleminden çıkanlara külliyat halinde erişebiliyoruz. Bu sayede onun 1930’lardan itibaren Türkiye’deki edebi kamuda ve edebiyat tarihindeki yerini düşünmemiz ve ona dair farklı sorular ortaya atmamız için yeni imkânlara sahibiz.
İlk dönem eserlerinde genç kadınların kendilerinden yaşça büyük erkeklere duyduğu ilgiyi işleyen Suat Derviş, bunlarda korku ve gerilimi de ön planda tutar ve gotik unsurlara bol miktarda yer verir. Sonraki süreçlerde edebiyattaki bu tutumunu tamamıyla toplumcu gerçekçi bir çizgiye taşıyacaktır. Onu edebiyat tarihimiz açısından farklı kılan bir diğer unsur, 1930’lu yıllardan itibaren çokdilli bir yazar olarak dünya edebiyatı sahnesinde yer alması olur:
“1930-32 arasında yazar olarak Almanya’da çalışmıştım. 1953’te Avrupa’ya gittim. Fransa’da iki kitap çıkarttım, birini Türkçe yazdım, kız kardeşim Fransızcaya tercüme etti (Ankara Mahpusu), ikincisini ben doğrudan Fransızca yazdım, o gözden geçirdi (Yalının Gölgeleri). Paris’te Les Lettres Française, İstanbul’da ilk defa Tan gazetesinde çıkmış olan ve sonra birkaç kere haftalık dergilerde ve bayram gazetelerinde çıkan ‘Fukara Ölüsü’ isimli uzun bir hikâyem intişar etti. Horizon’da, Les Femmes D’aujourd’hi, Les Femmes Française, Eve, Antoinette dergilerinde, Parisien Libere gazetesinde çıkan hikâye ve romanlarım vardır. İki Almanya’da, Çekoslovakya’da, Polonya’da, Sırbistan’da, Hindistan’da, Finlandiya’da, Romanya’da, Kanada’da, İngiltere’de, Japonya’da, İspanya’da, İskandinavya’da, Kızıl Çin’de hikâyelerim tercüme edildi. Batı Almanya’da Kölnischer Anzeiger, Morgenpost, Bild ve daha birçok yevmi gazetelere makaleler verdim. Avusturya’da Volksstimme gazetesine devamlı olarak hikâyeler verdim ve Stimme der Frau kadın gazetesinde ‘Yalının Gölgeleri’ romanım çıktı.” (Behçet Necatigil, Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı 1976, 609)
ESERLERİYLE AVRUPA’DA
Suat Derviş, 1901 yılında doğmuş. Asıl ismi: Hatice Saadet. Aristokrat bir aileden gelen Derviş evde özel ders alarak büyür. İlk yazısı 3 Ekim 1920’de görülür. Bu, Âlemdar gazetesindeki ‘Hezeyan’ başlıklı mensuredir. Bu yazı, kendisinin haberi olmadan köşk komşusu ve çocukluk arkadaşı Nâzım Hikmet tarafından gazeteye verilmiştir. Aynı gazetede bir gotik roman örneği olan ‘Kara Kitap’ romanı tefrika edilir.
1921’de uzun yıllar devam edecek gazete muhabirliği serüveni başlar Derviş’in. Sık sık Almanya’ya gidip gelir, konservatuvarda piyano eğitimi alır. Ancak bu eğitim tamamlanmaz. 1923’te ‘Hiçbiri’ ve ‘Ne Bir Ses Ne Bir Nefes’ romanları, ‘Ahmet Ferdi’ ve ‘Behire’nin Talipleri’ , 1924’te ‘Buhran Gecesi’ ve ‘Fatma’nın Günahı’ romanları ile ‘Beni mi?’ adlı eserleri çıkar.
1926-27 yıllarında Servet-i Fünun’da hikâyeleri yayımlanır. Bunlardan 28 Nisan 1927’de yayımlanan ‘Denize Söyledikleri’ sebebiyle derginin sahibi Ahmet İhsan’la birlikte Suat Derviş’e ‘dini tahkir etmek’ten dava açılır. 1927-28 yıllarında Yeni Kitap ve İzmir’de çıkan Fikirler dergilerinde öyküleri yayımlanır, ‘Gönül Gibi’ romanı basılır.
1929’da Hareket, 1930’da Yarın gazetesinde yazar. Bu gazetede ‘Sonu Güzel’ ve ‘Emine’ romanları tefrika edilir. Aynı yılın sonbaharında iki buçuk sene kalacağı Berlin’e gider, eserlerini büyük yayın gruplarının gazete ve dergilerine sokar. ‘Bir Haremağasının Hatıraları’ ve ‘Dirilen Mumya’ adlı kitaplarını burada yayımlar. Eserleri pek çok Avrupa diline çevrilir ve farklı ülkelerde yayımlanır. 1933’te babası İsmail Derviş’in ölümü ve Hitler’in yükselişi sebebiyle ülkeye geri döner. 1933-35 yılları arasında çok sayıda eseri gazetelerde tefrika edilir.
SOKAĞIN SESİNİ AKTARDI
1935’ten itibaren dönemindeki birçok yazar gibi sokak sokak dolaşarak röportajlar yapar: ‘İstanbul Halkı Nerelerde Oturur?’, ‘Düne Nazaran Nasıl Yaşıyoruz?’, ‘Veremlilerle Konuştum’, ‘Günü Gününe Yaşayanlarımız’, ‘Çöken Boğaziçi’, ‘Beyoğlu’ dizileri İstanbul’u, ‘Çocuklarımız Ne Halde?’, ‘Mektebe Hasret Çocuklar’, ‘Çocuklarla Mülakat’, ‘Çalışan Kadınlarla Konuşuyorum’, ‘Türk Kızları Nasıl İş Bulur?’ dizileri Cumhuriyet, Son Posta, Tan, Bugün ve Haber gazetelerinde yayımlanır.
1936’da ‘Sen Benim Babam Değilsin’, 1937’de ‘Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır’, 1938’de ‘Çamur’, 1939’da ‘İstanbul’un Bir Gecesi’ romanları tefrika edilir.
1940’ta Türkiye Komünist Parti Genel Sekreteri Reşat Fuat Baraner’le evlenir ve aynı yıl Yeni Edebiyat dergisini çıkarırlar. Dergide Sabahattin Ali, Sadri Ertem, Kenan Hulusi, F. Celalettin, Orhan Kemal, Attilâ İlhan, Kemal Bilbaşar, İlhan Tarus ve Mehmet Seyda gibi genç yazarların eserlerine yer verilir. 1941 sonunda dergi kapatılır ve dergiyi çıkaranlara dava açılır. Suat Derviş bu dava sürecinde, 10 Temmuz 1942’de bir doğum yapar. Fakat bebeği bir gün sonra ölür. Yazar, 1941 yazında da annesi Hesna Hanım’ı kaybetmiştir. Reşat Fuat Baraner’in özgür kalması sakıncalı bulunur ve ikinci kez ‘askere’ alınır. Reşat Fuat kısa süre sonra askerden kaçar ve bir yıl kadar kaçak bir hayat sürer.
YAZARI DAHA YAKINDAN TANIMAK İÇİN...