Güncelleme Tarihi:
Müzik hayatınızın piyanoyla başladığını biliyoruz. Konservatuvarın ardından nasıl orkestra şefi olmaya karar verdiniz?
Orkestra şefi olmak benim için çok aşamalı bir süreçti. Farklı pek çok iş deneyimi ve kişisel tecrübelerim sonrasında orkestra şefi oldum. Konservatuvar eğitimimin ardından, Welsh National Opera’dan piyanist olarak iş teklifi aldım ve piyanist olarak orkestral partisyonlara daha çok eğildim. Bir orkestranın üretebileceği birçok ses ve renkten etkilendiğimi söyleyebilirim. Opera piyanisti olarak ‘ilk deneyimim’ diyebileceğim bu dönem, müzisyenleri yönlendirmek adına büyük bir fırsattı ve bu şekilde çok daha iyi bir müzikal iletişim kurabileceğimi keşfettim. Müzisyen olarak gelişmeye oldukça açtım ve orkestra şefliği birçok açıdan bakış açımı genişletmeye devam etti. Bu noktadan sonra orkestra yönetiminde çok iyi fırsatlarla karşılaştım.
Orkestra yönetmeye karar verdikten sonra nasıl bir dünyayla karşılaştınız?
Genç bir piyanistken opera binasında koro yönetmeni olmaya, birçok büyük şefin yardımcılığından orkestrada çalmaya, kendi programımı oluşturmaya ve günümüzün bestecileriyle yeni çalışmalar yapmaya kadar çok çeşitli tecrübeler edindim. Hepsi benim büyümeme ve çalışmalarımı aktarmama yardımcı oldu. Bu meslekte tecrübenin ne kadar önemli olduğunun farkına vardım. Şef olmanın en büyük ödülü, birçok müzisyeni yeni zirvelere taşıması ve onların, ellerinden gelenin en iyisini yapmalarına ya da hayal ettiklerinden daha iyi olmalarına izin vermesi sanırım!
Orkestra şefliği pek çok şeyde olduğu gibi erkek egemen bir alan. Bir kadın olarak bunun zorluklarını yaşadınız mı?
Birçok yönden liderlik içeren bu iş, içinde çalışmak istediğiniz atmosferi yaratmanıza izin verir. Benim için saygılı, eğitimli, dürüst, tutkulu ve çalışkan biri olmak çok önemli. Bir orkestra şefi tüm cinsiyet, ırk ve yaştaki müzisyenlerle birlikte çalışmak zorundadır ve orkestra sistemi aslında bunu kolaylaştırır. Ancak kadın şeflere büyümeleri ve parlamaları için fırsatlar verilmesi gerekiyor; çünkü bu işi tek başınıza bir odada öğrenemezsiniz. Ayrıca, farklı altyapılara ve çeşitliliğe sahip bir şef topluluğunu izleyicilerin görmesi ve hissetmesinin oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
Kimi geleneksel tutumlu insanlar ‘kadından şef olmaz’ argümanını önünüze koydu mu?
Eminim ki değerli okul arkadaşlarım şu an mesleğimde benim olduğum yerde olmayı hayal edemiyorlardı. Bu, cesur bir ruha sahip olmanızı gerektiriyor.
Çeşitli coğrafyalarda konserler veriyorsunuz. Bu ülkelerde size ilham veren şeyler oluyor mu?
Kesinlikle! Güzel manzaralar, farklı dillerin ve lehçelerin sesleri, daha önce tatmadığım yiyecekleri denemek, farklı kültürlerde insanların kendilerini galeriler, konser salonları ve sokakta ifade etmelerinin yollarını görmek harika bir his.
Daha önce Royal Opera House, Mumbai, Croatian National Theatre, Zagreb, Theater Bonn, the Royal College of Music gibi birçok seçkin topluluğu yönettiniz. Şimdi de Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nı yöneteceksiniz. Farklı gruplarla çalıştığınızda yaşadığınız en zor ve en keyifli yanları bizimle paylaşır mısınız?Şöyle ki, ekiple tanışır ve birkaç gün sonra eski dostlar gibi birlikte çalışırız. Yeni bir grup insanla özel bir müzik deneyimi yaratmak tabii ki zorludur. Ancak birbirimizi, ses ve anlatım biçimimizi tanımak zorundayız. Bununla birlikte, yeni bir orkestrayla tanışmak da oldukça canlandırıcıdır. Benim için, yazılmaya hazır yeni bir sayfa gibi... Mental hazırlık da bu işin bir diğer önemli tarafı tabii.
Mozart ve Çaykovski tutkunu olduğunuzu okudum. Bu besteciler sizin için ne ifade ediyor?
Benim için her iki besteci de kusursuz yazılmış eserler üreten, hem iyi hem de dengeli müzisyenler. Mozart ve Çaykovski ile duygusal bağım derin bir sevgiye ve takdire dayanıyor.
Orkestra şefleri arasında kendinize model aldığınız şefler var mı?
Londra Filarmoni Orkestrası ve Opera de Paris’te ve birçok konserde Esa-Pekka Salonen ile birlikte orkestra yönetmenliğini yaptığım değerli şef Valery Gergiev, örnek aldığım bir isim.
Avustralyalı, Avrupalı ve Asyalı izleyiciler arasında farklar var mı? Türkiye ile ilgili hisleriniz neler?
İzleyicilerin verdiği tepkilerde ufak tefek farklar olabiliyor. Örneğin Norveç’te, izleyiciler takdirlerini iletme yolu olarak hep beraber ritmik alkışlıyorlar. Avustralyalılar da Avrupalılar gibi “Bravo” şeklinde seslenmeyi seviyor. Amerika’da ayakta alkışlamak İngiltere’ye göre daha yaygın. Yıllardır tanışık olduğum Türk halkı ise sıcak, güçlü ve tutkulu. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile performans sergilemek için sabırsızlanıyorum.
Şef Natalie Murray Beale yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın İş Sanat’ın Parlayan Yıldızları’ndan Emir Kemancı (viyola) ve Gamze Erengönül’e (keman) eşlik edeceği konser, 8 Kasım saat 20.30’da İş Sanat’ta.