Güncelleme Tarihi:
Annemle ilkokul kitaplarımı bir kız çocuğuna yaraşır şekilde çiçek desenli bir kaplama kâğıdıyla kaplamıştık. Zarif bir kristal vazo içindeki sarı, mahzun çiçek desenleriydi bunlar. Çiçek, bir kız çocuğunu temsil etmek için yerinde kullanılan bir metafordu. Bu kitapların içinde çalışmalarıyla dünyayı değiştiren, yön veren, ilham kaynağı olan diğer kadınlar da bir ‘çiçek’ kadar zarif ve kırılgan tasvir edilmişti. İşin en ilginç tarafıysa hepsi cinsel kimlikleriyle tanımlanıyordu. Tiyatro sahnesine çıkan ilk Müslüman kadın Afife Jale, ilk kadın doktor Safiye Ali, Nobel Ödülü’nü iki kez alan ilk kadın biliminsanı Marie Curie. “Erkeklerin yazdığı bir tarihte kahraman olmak bir kadına göre olmasa gerek” diye düşünmeye başlamıştım. Eğer bir kadın anne ve eş olmanın ötesinde başka bir işi başarıyorsa bunun altı, kadın kimliğiyle mutlaka çizilmeliydi. İngilizcedeki ‘History’ (history; tarih, his; erkek onun) ve ‘Hero’ (hero; kahraman, he; erkek o) kelimeleri bu görüşü destekler bir nitelik taşıyordu. Amerikan feminist bakış açısıyla bu kelimeler yeniden yorumlandığı dönemde kadınların hayattaki duruşu ve tavrı yeniden gözden geçirilmeye başladı. ‘Herstory’ (her; kadın onun) ve ‘Shero’ (she; kadın o) kelimeleri kadınların da büyük işler başarabileceğini gösteriyor. Dildeki bu değişim başka bir tarihin başka kahramanlarını da gün yüzüne çıkarıyor.
KENDİNE AİT BİR ODA
Çiğdem Simavi’nin hamiliğinde ve Deniz Artun’un küratörlüğünde Meşher’de açılan ‘Ben - Sen - Onlar: Sanatçı Kadınların Yüzyılı’ sergisi, kadın sanatçılara bir saygı duruşu niteliği taşıyor. Deniz Artun sergi için “Bir addan, gruptan, kurumdan diğerine çekilmiş düz çizgilerin dışında kalan kadınların ve eserlerin öykülerini anlatmak ya da dinlemek için düzenlenmiştir” diyor. Sanatçı kadınlara üretebilecekleri, anlatabilecekleri, dinlenebilecekleri, kendilerine ait birer oda sağlayan sergi, izleyiciyi bu odalara davet ediyor.
Virginia Woolf, ‘Kendine Ait Bir Oda’da kadını ‘Erkek görüntüsünü gerçek boyutlarının iki katında gösterebilen enfes bir güce sahip büyülü bir ayna’ olarak betimler. ‘Ben - Sen - Onlar’ sergisinde izlenen tüm eserler de kadın sanatçıların hikâyelerini, tavırlarını, güçlerini ve cesaretlerini yansıtan birer ayna. Serginin giriş katından en üst katına doğru yayılan, hiçbir öncelik gözetilmeden, neredeyse kendiliğinden saçılan çiçekler bir aile ağacını andırıyor. Sanatçı kadınların tarihini tıpkı bir sarmaşık gibi dolambaçlı ve organik olarak tanımlayan Deniz Artun, “Serginin ve kataloğun künyelerinde kadınların yalnızca doğum ve ölüm yılları belirtilmiştir. Bu, ilk elden yaşamöykülerine çoğu zaman erişilememesindendir. Sanatçı kadınların yaşamöyküleri, eğitim alamadıkları ve eser sergileyemedikleri anlar, anılarla doludur. Çiçekler katı bu bakımdan eşitleyici olma kaygısındadır” diyor.
EVİN DIŞINDA GÖRÜNÜRLÜLÜK
85 SANATÇIDAN 116 ÇİÇEK
Sanatçı Güzin Duran’ın referans alınan hikâyesi ise şöyle: Kendisi gibi sanatçı eşi Feyhaman Duran çiçeklerin resimlerini yapmayı çok sever ama onları koparmayı ‘adam kafası kesmeye’ benzeterek hiç sevmez. Onun yerine bu işi eşi yapar. Sanatçının resmini yapmak istediği çiçekleri koparır, düzenler ve hazırlar. Bu hikâyeden yola çıkarak tüm mekâna yayılan serginin en üst katı sanatçı kadınların çiçeklerine ayrılır. Küratör Artun bu katı şöyle anlatıyor: “Güzin Duran’ın doğal bir fedakârlık ritüeli gibi aktarılan cellatlık öyküsüne ithafen, 85 sanatçıdan toplam 116 çiçeğe yer verir. Çoğu vazolara yerleştirilmiş bu çiçekler, öncelikle, tıpkı siyahi ve kadın, gayrimüslim ve kadın ya da yaşlı ve kadın olmak gibi ‘eş’ olmanın da kadınların ötekileşmesini derinleştiren sosyolojik bir ölçüt olduğunu önerir. Sanatçı kadınlar sanatçı erkeklerle evlendiklerinde onların gölgesinde kalır, fark edilmek onlar için daha da zorlaşır. Sanatçı erkekler kadınların ‘ben’liği karşısında ‘onlar’dır.”
Sergi adını, 1987 yılında Adnan Çoker’in atölyesinden mezun olup Amerika’ya giden Şükran Aziz’in ‘Ben-Sen-Onlar’ adlı eserinden alıyor. Sanatçı Aziz’in bu eseri, toplumsal kimliklerin satranç tahtası olarak değerlendiriliyor. ‘Ben’ ve ‘sen’in bir ‘biz’ oluşturması beklenirken, Türk bir sanatçı kadının varlığını Amerika’daki katı ve dışlayıcı olan ‘onlar’ belirliyor. Sergi, ‘ben’ ve ‘sen’in oluşturulduğu kırılgan hikâyeler ekseninde ‘onlar’a karşı duruşu araştırıyor.
‘Ben-Sen-Onlar: Sanatçı Kadınların Yüzyılı’, 27 Mart’a kadar Meşher’de görülebilir.