Güncelleme Tarihi:
Sadık okuyucu kitlesi ile belki de yazarlığının en büyük ödülüne erişmiş isimlerden olan Tarık Tufan artık Doğan Kitap’ta. Yazarın dört kitabının yeniden basımını gerçekleştiren yayınevi, yeni kitabını da yaz sonunda okurlarıyla buluşturmaya hazırlanıyor. Kaderini arayan seyyahların hikâyelerini yazmayı seven Tufan, yeni kitabında ne anlatacak heyecanla bekleyeduralım, yeniden yayımlanan kitaplarını da hatırlamakta fayda var. Yazarın yeni evinde okurlarla buluşan dört kitap ‘Kraliçenin Pireleri’, ‘Ve Sen Kuş Olur Gidersin’, ‘Hayal Meyal’ ve ‘Şanzelize Düğün Salonu’. Her biri tekrar edisyon sürecinden geçen bu eski yeni dört kitabın en önemli ortak özelliği, birbirlerinden ne kadar farklı yaşantılardan gelseler de bir sebepten hüzünlü, kırgın ve suskun insanları. Okurken yazarının sesine yerleştiğini hissettiren bir tür halden anlama ya da diğerkamlık diye tanımlayabileceğimiz şey biraz bundan kaynaklanıyor belki de.
Aralarında en büyük ama aynı zamanda genç olan ‘Kraliçenin Pireleri’ ilk olarak 2002’de yayımlanmış. Kitapların tekrar elden geçirilmesi süreci vesilesiyle aradan geçen 18 yılın ardından Tufan da bu kitabına küçük bir önsöz yazmış. Bir romancının notları gibi de düşünülebilecek kitap, henüz Tarık Tufan ile tanışmamış olan için de güzel bir başlangıç noktası. Yazarın 20’li yaşların ortalarında yazdıklarından oluşan kitap, Tufan’ın “hayata, insanlara, ülkesine ve şehrine bakışının tutkulu, yalın, hüzünlü, isyankâr ve öfkeli yanlarından” doğmuş. Türkiye’nin 90’lı yıllarına da bakış olanağı sunan ‘Kraliçenin Pireleri’, boğucu bir dünyada kalmış bir yazarın kendine çıkış yolları araması aynı zamanda. Ana kahramanı kadınlar olan kitap, İstanbul’un kendine has kaotik metafiziğinden besleniyor. Tufan’ın yazarlığında İstanbul’un etkisi büyük. Öyle ki kendisi de şöyle bir cümle kuruyor “Şehrin mahremine yaklaştıkça anlatma iştiyakı, cezbesi her yerimi sardı.”
Ardından gelen ‘Ve Sen Kuş Olur Gidersin’ ile kendini bir öykü kahramanı olmanın rahatlığına bırakan Tufan, yalnızlara özgü delice anlatma isteğinden faydalanmış. Tufan’a ve insanlarına dair en yakın bağı kurmamıza vesile olan bu bir sonraki kitabında “İnsan nedir?” sorusu ve ona verdiği “İnsan tamamlanmamış bir cümledir” yanıtı, yazarın sonradan karşımıza çıkacak karakterlerinin en büyük ortak noktası. Tıpkı bu kitabında olduğu gibi hep yarım kalmış, yürek yordamıyla yolunu arayıp, her eşikte karşılarına çıkması muhtemel ihtimallerin tedirginliği ile biraz ürkek insanlar bunlar...
Geç kalmışlık hissi ve suskunluğun acı çekmemek anlamına gelmediği bu kitabın ardından gelen ‘Hayal Meyal’ ise hayal kırıklığı yüzüne yerleşmiş insanların portresini çiziyor. Remzi Hoca ve İlknur’un hikâyesi, gururu kırılmış erkekler ve incinmiş kadınların hikâyesine dönüşüyor. Kitaptan alıntıyla “Ben hâlâ gözlerini bıraktığım yerde arıyorum” derkenki hasret bir önceki kitaptaki “bir göz kırpması uzunluğunda umut” cümlesi ile birbirini tamamlıyor sanki. O umut hep var, onca sıkışmışlığa ve yalnızlığa rağmen nasıl ki anlatma isteği dinmiyorsa umut da bir yerlerde hep parlamaya devam ediyor belli ki.
Bu kitabın evvelinde iki filmin senaryosunda imzası var Tufan’ın. 2009 tarihli ‘Uzak İhtimal’ ve 2013 tarihli ‘Yozgat Blues’. Her ikisinde de farklı şehirlerde ve çehrelerde birbirinden farklı yalnızlık biçimlerine tanıklık imkânı sunmuştu Tufan. Yalnızlık hep baki, lakin filmlerin ardından gelen ‘Şanzelize Düğün Salonu’nda en büyük düşmanı kendisi olanlara çevirmiş bakışını. Kitap şöyle bir ayrım ile açılıyor: Saati kurarak güne başlayanlar ve alarmla işi olmayanlar. Bu kitap, anlatacağı ne varsa gece yaşanmış olduğundan bu ilk gruptaki ‘iyi adamların’ hikâyelerinden uzak, “karanlık, ayırt edilmesi güç, anlatması zor, ne olduğu belirsiz, uyku ile uyanıklık arasında, gerçekliğin ayırdına varamadığımız o tuhaf zamanlarda” geçiyor.
“İnsan tamamlanmamış bir cümledir” demiştik. Bu eksiklik hissi Tufan’ın tüm kitaplarında gözümüze çarpıyor. Hevesleri, beklentileri, erteledikleri ve kursağında kalanlarıyla; sessizce kapatılan telefonlarda, son anda binmekten vazgeçilen otobüslerde, yanı başında boş kalan koltuklarda... “Buna rağmen, hayat dediğimiz şey de anlamlı bir cümle kurabilme isteğidir” diyor Tufan. Bitti dediğin yerde yeniden başlayan hayat, pek çok hayata rağmen bir ölüm... Sonlar ve yeniden başlangıçlar... Anlatma gayreti belki buharlı cama yazı yazmaya benzese de eninde sonunda parmağı uzanıyor yine de insanın o cama. İşte her şeye rağmen önüne geçilmez o umut ve gayret biraz da insanı insan yapan. Belki o yüzden şöyle diyor Tufan: “Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır.”