Güncelleme Tarihi:
‘Doktor Jivago’nun romanını okumadan çok önce filmini izlemiştim, altmışların sonu olmalı. Eski Türkiye’de, Ereğli Demir Çelik Fabrikası’nın çalışanlara sağladığı sosyal imkânlar sayesinde her cumartesi akşamı kurulan dev perdede çocuk aklımda kalan bir sahneydi ‘Doktor Jivago’ benim için. Son derece yakışıklı bir Ömer Şerif, bir kar fırtınasında paltosunun yakası kalkmış, içinde sonra bütün oğlan çocukların özendiği boğazlı kazağıyla bir atı çekiyor sanki ve fonda son derece güzel Julie Christie var. (Bu yazıyı o filmin Oscar ödüllü müziği eşliğinde okumanızı isterim. Müziği açacaksanız şimdi, ben biraz beklerim!)
Film Rus yazar Boris Pasternak’ın romanından çevrilmişti. Roman 1905 ve 1917 devrimlerinin altüst ettiği Rusya’da iki kadın arasında, karısı Tonya ve sevgilisi Lara arasında bocalayan şair ruhlu Doktor Yuri Jivago’nun oradan oraya savruluşunu anlatan bir aşk öyküsüydü. Ve aslında biraz da kendi hayatını yazıyordu Pasternak; 1960’ta vefatında tabutunun başında hem eşi, hem sevgilisinin ağlamasından anlayabiliyoruz bunu.
Pasternak aslında Rusya’da şair olarak tanınıyordu. ‘Jivago’ romanını 1956’da tamamladı ve bağlı bulunduğu Novi Mir yayınevine gönderdi. Roman reddedildi. Evet, Josef Stalin’in yerini Batı’ya o kadar da kapalı olmayan Nikita Kruşçev almıştı ama o kadar da değildi; roman Sovyet sisteminin değerlerine uygun bulunmamıştı.
Moskova Radyosu İtalyanca servisinde çalışan Sergio D’Angelo aracılığıyla bu kopya İtalyan komünist yayıncı Giangiacomo Fertrinelli’ye ulaşır. Tam o sıralarda Amerikan istihbaratı CIA, Kruşçev’in Stalin’i yerden yere vurduğu Sovyetler Birliği Komünist Partisi 20’nci Kongre kararlarını ele geçirmiş ve New York Times gazetesine sızdırmıştır; Kremlin içindeki zafiyet böylece açığa çıkmış durumdadır. O arada Sovyet istihbaratı KGB de Pasternak’ın yayımlanması yasak romanının İtalyan yayıncının eline geçtiğini öğrenmiştir. Pasternak’ın bir Ukrayna Yahudisi olduğu hemen hatırlanıp, ‘burjuva bireyciliği’ suçlaması yapılır.
İtalyan yayıncı elindeki harika romanı basmakla parti çizgisine ihanet etme kararı arasında bocalarken önemli bir gelişme meydana gelir. Macar ayaklanması tanklarla bastırılır. Bütün dünyada, ama özellikle sosyalizmi kapitalizmin ellerinden aldığı özgürlüklerle özdeşleştiren Avrupalı komünistler büyük bir sarsıntı geçirmektedir. Fertrinelli bu koşullarda kitabı basmaya karar verir.
İşte orada istihbarat savaşları devreye girer. Çünkü CIA eline geçen altın fırsatı fark etmiş, kullanmak istemektedir. Ayrıntılarını anlatıp sizi bu harika kitabı okumaktan caydırmak istemem, ama KGB’nin niyeti de bunu önlemektir. CIA marifetiyle ‘Doktor Jivago’nun Rusça baskıları yapılıp Sovyet vatandaşlarına ulaştırılmaya çalışılır, fuarlarda el altından, mesela Vatikan temsilciliği aracılığıyla filan dağıtılır.
Çarklar hızla döndürülür ve kitabın ilk baskısının yapılmasından bir yıl sonra 1958’de Pasternak Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülür. Pasternak ödülü reddeder.
Peter Finn ve Petra Couvée’nin yazdığı ‘Jivago Vakası - Kremlin, CIA ve Yasak Bir Kitabın Etrafında Dönen Savaş’ kitabında öne sürüldüğüne göre, Pasternak’ın Nobel ödülünü reddetmesinde Kremlin’in ağır baskısı vardır.
Vârislerinin ödülü ancak 1988’de aldığı da yazılıyor bu titiz araştırmada.
Bir küçük ayrıntı da benden: Pasternak’ın vârisleri ödülü aldığı zaman Berlin Duvarı’nın yıkılmasına daha bir yıl, Sovyetlerin dağılmasına ise üç yıl vardır.
Onlar mı hissetmiştir gelen büyük dalgayı, birileri mi artık zamanının geldiğini söylemiştir, onu bilemiyoruz şimdilik.
Yine de bu kitap edebiyat-siyaset ilişkisini hem de istihbarat dünyasının karanlık labirenti içinde bir macera romanı lezzetiyle anlatıyor, tavsiye ederim.