Güncelleme Tarihi:
“Ben Anna Karenina. Kocamdan, çocuklarımdan, Vronski’den kaçtığım bir yazgıda Tolstoy’un bana gösterdiği yoldan gitmemeye karar verdim.”
En sevdiğimiz yazarlarla bir masa etrafında toplanmış olsak; saatlerce konuşsak, dertleşsek, hatta yazma hevesimizi açsak. Biraz daha ileri gitsek, yazdıklarımızı beraber okuyup üzerine tartışsak... Ne güzel bir hayal... Bir sabah uyandığınızda bir mektup alıyorsunuz, yüz yıl öncesinden bugüne yazılmış. Gülhan Davarcı ilk öykü kitabına tam da böyle tatlı bir hayalin peşini kovaladığı bir kurguyla başlıyor. Bir gün Charlotte Bronte tarafından kendisine yazılmış bir mektup alıyor ve her şey böyle başlıyor. Jane Austen, Emily Dickinson, Charlotte Bronte, Virginia Woolf, Füruğ Ferruhzad ve diğerleri ‘Çok Özel Dostlar Kulübü’nde buluşuyor. Kulübün yeni üyesi ise tüm bu öykülerin yazarı.
Bronte, mektubunda kendi yazarlık serüveninden yola çıkarak tereddütlerle dolu Gülhan’a yazmasını tavsiye ediyor: “Yazmama nedenini hayatın zorluklarında arama çünkü hayat hiçbir kadın için hiçbir zaman sanıldığı kadar kolay olmadı!” Öykülerin yazarına yazılan bu sesleniş, aslında yazma serüveninde kaygı taşıyan tüm kadınlara yapılıyor. Jane Austen soruyor: “Sınırları kim çiziyor, neyi nasıl anlatacağımıza kim karar veriyor?” Yanıt bulmak istediğinden değil, sadece düşünmek için. Ama yazmak ‘kendi başına anlamlı bir eylem’.
Öykülerinin ortaklaştığı yer yine kadınlar ve her birinde birbirinin hayatına bir şekilde değen kadınların adını anmadan geçmiyor. Öykülerinin bir yerinde okurun karşısına çıkıveriyor. Bazen de öykünün kahramanı oluyor. Bulaşık makinesinin mucitlerinden Josephine Cochrane, Üçler Köyü’ne konuk oluyor ve kadınlar keşfiyle hayatı kolaylaştıran ‘Yasemin Kokan’ı unutmuyor, onu köylerindeki mezarda anıyor. Başka bir öyküsünde görünmeyen kadınları selamlıyor Analar Dağı’ndan. Okura, Türkiye’nin ilk kadın fotomuhabirlerinden Eleni Küreman’ı hatırlatıyor. Bir diğer öykünün mekânında okurun karşısına Anna Karenina çıkıveriyor, hikâyesini kaldığı yerden devam ettirircesine. Sonra Kate Chopin’in kurgu karakteri Edna Pontillier yazarıyla mezarı başında konuşuyor.
Davarcı öykülerinde ironik biçimde kurgu karakterleri ete kemiğe büründürürken gerçek karakterleri ise kurguya çeviriyor. Her biri kendi yaşadıkları dönemin ruhundan sıyrılıp kendileri için başka bir yaşam kurabilmiş kadınlar, ‘Çok Özel Dostlar Kulübü’nün üyesi olarak bu kitapta buluşuyor. Gülhan Davarcı’nın öyküleri ayrı ayrı ince bir mizahla, yaşama muhalif bir sesle örülüyor. Unutulan, az bilinen, çok tanınan pek çok kadın, öykülerin ana karakterleri olarak yeniden Davarcı’nın öykülerine konuk oluyor. Diyalogları yarım kaldığı yerden devam ediyor. Öte yandan öykülerin tamamı sanki tek bir metnin parçalarını oluşturuyor, kendi yazma serüveninden yola çıkarak ve yazarlığın mücadelesini veren tüm kadınları selamlayarak kız kardeşlerine sesleniyor: Ürkek davranmayın, yazın! Kimse için olmasa bile kendiniz için yazın. Hem kendine hem diğer kadınlara ilk öykü kitabından seslenen Gülhan Davarcı’nın da yazmaya devam edeceğinin umudu yansıyor.
ÇOK ÖZEL DOSTLAR KULÜBÜ
Gülhan Davarcı
Kanguru Yayınları, 2021
127 sayfa, 28 TL.