Güncelleme Tarihi:
Amerikalı yazar James Baldwin 50 yıl sonra yeniden İstanbul’u ziyaret ediyor. Ancak bu kez sinema perdesinden bakacak şehre. Zaten ne Boğaz eski Boğaz, ne İstanbul eski İstanbul. Bugün öbür dünyadan kalkıp gelse Hisar’daki evini de bulamaz, ‘Düşenin Dostu’ oyununu yönettiği tiyatroyu da...
Baldwin’i yeniden ağırlamamıza vesile olan belgesel, siyahilerin direnişinin yeniden gündemde olduğu ABD’de değerinin bir kez daha bilinmesini sağlayan ‘I Am Not Your Negro’ (‘Ben Senin Zencin Değilim’)... Belgesel, 12, 13, 14 ve 15 Nisan’da İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilecek.
Biyografisini kaleme alan James Campbell’ın tarifiyle “son derece çekici, müthiş arkadaş canlısı, alabildiğine dışa dönük, olabildiğince içine kapanık, karamsar, müthiş eli açık, kendini beğenen, kendine acıyan, çoğunlukla komik, arada bir de öfkeli, hep iyi niyetli, verdiği sözden caymaktan pek çekinmeyen ve bütün bu özellikleri öğle yemeği ile akşam yemeği arasında, akşam yemeğiyle sabaha karşı saat 4’teki son viski arasında ortaya koyabilen” James Baldwin, İstanbul’a ilk kez 1961’de, Gülriz Sururi ve Engin Cezzar’ın evliliklerini kutlamak için geldi. Cezzar onun ‘kan kardeşi’ydi. 1957 yılında New York’ta, Baldwin’in ‘Giovanni’nin Odası’ romanını tiyatroya uyarlamak için Actors Studio ile çalıştığı sırada tanıştılar.
James Baldwin ülkesindeki ırkçı rüzgârdan nasibini almış, itilip kakılmış ve beyazlara güvenini kaybetmişti. Cezzar ona “Arkadaş nedir bilmiyor olabilirsin ama kardeş nedir biliyorsun” dedi, kan kardeşi oldular. Aralarındaki mesafeye rağmen 1987’ye dek sürecek dostluk böyle başladı.
1961 yılında İstanbul’a geldiğinde Sururi ve Cezzar’ın çevresi tarafından sarılıp sarmalandı. Edindiği dostlardan biri Yaşar Kemal’di. James Campbell’ın 2007 Haziran’ında Times gazetesinin edebiyat ekinde yayımlanan yazısından öğrendiğimize göre Yaşar Kemal ona “Arap” diye hitap ediyordu. “Benim açımdan Baldwin siyah değildi” diye anlatmıştı Campbell’a, “Türkiye’de o anlamda siyahi bulunmaz. Bizde öyle bir sınıflandırma yoktur. Yalnızca esmerler ve daha esmerler vardır.”
Baldwin’in bir sonraki İstanbul seferi 1962 yılındaydı. 1964 ve 1967 arasında bir ayağı hep İstanbul’da oldu. ‘Bir Başka Ülke’ romanını burada tamamladı. 1969’da geldiğinde ise Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’nda biraz önce adını andığım, hapishanelerdeki eşcinsel ilişkileri konu alan ‘Düşenin Dostu’nu yönetti.
İstanbul, o dönemde ırkçılığın yükseldiği ABD’de baskı altında yaşayan Baldwin için bir sığınak olmuştu. Yaşar Kemal’e “Türkiye’de kendimi özgür hissediyorum” diyordu. Kemal’in cevabı haksız mıydı sanki? “Jimmy, Amerikalı olduğun için öyle hissediyorsun”.
‘I Am Not Negro’, Baldwin’in tamamlayamadığı kitabı ‘Remember This House’dan (‘Bu Evi Hatırla’) yola çıkıyor. 1979 yılında başladığı kitapta suikasta uğrayan üç yakın arkadaşını anlatacaktı: Medgar Evers, Malcolm X ve Martin Luther King. Öldüğünde geride yalnızca 30 sayfalık bir dosya bırakmıştı. Raoul Peck imzalı belgesel, Baldwin’in kaldığı yerden anlatıyı sürdürüyor. Siyahilerin 1960’ların ikliminden Black Lives Matter (Siyahilerin Yaşamları Değerlidir) hareketine uzanan ABD’deki insan hakları mücadelesini ve Hollywood’da temsil sorunlarını anlatıyor.
James Baldwin’in Engin Cezzar ile dostluğu 1957’de başlamıştı. Baldwin 1987’de terki dünya eyledi, ikisinin yazışmalarını içeren ‘Dost Mektupları’ kitabı (dilerim Yapı Kredi Yayınları yeni baskısını yapar) 2007’de yayımlandı. Engin Cezzar ise kan kardeşinin şehri bir kez daha ziyaret ettiğini göremeden, 2017 Ocak’ında veda etti hayata. Eğer sayıların sihrine inanıyor olsaydım, bu 7’lerde bir anlam arardım.
Onun yerine anlamı ‘Dost Mektupları’nın 1968’de Martin Luther King’in öldürülmesinin ardından yazılan satırlarında arıyorum: “2-3 hafta önce, bir bağış kampanyası için Martin’le (Luther King) Carnegie Hall’de sahneye çıkmak üzere New York’a davet edildim. Takım elbisem yoktu, hemen o gün bir takım diktirdim. Aynı takımı Martin’in cenazesinde giydim.
“Hangi adımı atarsam atayım, bu Amerikan hükümetinin gözünde siyasal bir hareket niteliğini taşıyor. (...) Umutsuzluğu reddediyorum: ama bu reddedişi her gün yinelemek zorunluluğu kendi umutsuzluğunu kendi
içinde taşıyor.” ◊