Güncelleme Tarihi:
Daha önce Londra’daki Karavil Contemporary ve Depo’da tek kişilik sergiler gerçekleştirmiş olan İhsan Oturmak’ın Öktem Aykut’taki bu ilk sergisinin temel meselesi toplumdaki disiplin mekanizmaları ve bunların ortaya çıkardığı rol dağılımları. Güç sahibi kim? Güç ilişkilerini belirleyen şey ne? Bunu en çok hissettiğiniz yer Oturmak’ın iki polisin birbirlerinin üstünü aramasını izlediğimiz video düzenlemesi. Arayan ile arananın sırayla yer değiştirmesi arasında geçen yaklaşık beş saniyelik zaman dilimi arasında gidip gelen teslimiyet ve üstünlük, sürekli yıkılıp tekrardan kurulan bir güç ilişkisi inşa ediyor ve bozuyor.
Galerinin hemen girişinde sizi karşılayan sırtı duvara dönük, elleri duvara yaslanmış bedenler ve gölgelerinin vurduğu duvar; yüzsüz, kimliksiz bu haliyle birbirinin aynı denebilecek bir dizi insan ve onların suretsiz teslimiyetini sunuyor. Bu karşılamanın karşısında anonim mi yoksa biricik mi olduğu belirsiz sırtlara bakıp huzursuzlanıyorsunuz. Bir yandan da kül grisi bu bedenleri birbirinden farklı kılan özelliklerini -saçları, kıyafetleri, irilikleri- bulmaya dair bir çabaya girişiyorsunuz. Söz konusu bedenleri o anonimlikten bir an evvel kurtarmaya yönelik bir refleks gibi işlemeye başlıyor gözleriniz. Sonra “İzleyen, terbiye eden, yargılayan gözler kime aittir?” sorusu düşüyor aklınıza. İktidar karşısında kendi kendinin celladı bir toplumun “olağan” kaygıları bunlar.
Görür görmez “ne olmuş burada böyle?” dedirten pert haldeki ambulans ve itfaiye aracının yarattığı istemsiz hayal kırıklığının sebebi nedir? O zamana dek güvenlik hissi veren söz konusu kamusal araçların bu parçalanmış hali artık onlara olan güvenimizi yerle bir ettiği ve kendimizi tehlikede hissettiğimiz için mi? Bu his bile kendi başına çok ironik. Oturmak’ın kamuya ait paramparça, yamuk yumuk araçların resimlerine baktığınızda tıpkı olay mahalli gibi karışık bir ruh haline giriyorsunuz.
Resimlerinde kendine has figüratif ifadesi ve tekniğiyle ön plana çıkan Oturmak, memleketin güç, kimlik ve sınıf tartışmalarına ilişkin açmazlarını toplumsal ve kültürel yüklerinden arındırırken; söz konusu tartışmaları insan ve varoluş odağına taşıyarak yeni bir boyut yaratıyor. Bu boyutta günümüz insanının durumuna dair daha yalın hatta bakan için özdeşlik kurma imkanı da sağlayan duygudaş bir alan açıyor. İzleyen gözlerin, komut veren, cezalandıran, sınır koyan ellerin ve bedenlerin toplum nezdinde nasıl tesis edildiğini ortaya koyuyor. Diğer yandan bir üniforma gibi giyilen erk sahibi rolünün aslında ne denli oynak bir zemine sahip olduğunu da gözler önüne seriyor. Her senaryonun kendi kahramanlarını yarattığı olaylar silsilesi içinde izleyici için özdeşlik kurması güç olmayan bir somutluk hissi de yaratıyor. Bir yanıyla çok tanıdık gelen manzaralar çizerken bir yandan kendinize yabancılaştırıyor.
Oturmak’ın işleri için doğrudan “iktidara dair işler” demek haksızlık olur. Çalışmalarına baktığınızda daha ziyade toplumun durumu ve yerine dair bir kavrama çabası seziliyor. Ancak bunun iktidardan bağımsız bir şey olamayacağını da hesaba kattığımızda kendisinden istense de kaçılamayan bir şeye dönüşüyor. Hal böyle olunca bir yandan eleştirilen ya da itiraz edilen iktidara karşın, “kazara” iktidarın keskin kılıcına dönüşen toplum ve beraberinde doğurduğu soru ve sorunlarla karşı karşıya kalıyorsunuz.
Yazının sonuna gelmişken en başta sorduğumuz soruya dönüyoruz. Sahi, gücü yaratan, onu elinde tutan, ona itiraz eden, ona teslim olan kimdir? Güç bakan gözde midir, izlenen surette mi?
İhsan Oturmak’ın ‘Açık Stratejiler Dizisi’ başlıklı sergisi 23 Mart’a kadar Öktem&Aykut Galeri’de.