Güncelleme Tarihi:
İsveç’te Maj Sjöwall-Per Wahlöö ikilisinin 1965’te yayımladıkları ‘Roseanna’ belki de ilk ‘nordic noir’. Ama kesinlikle modern İskandinav polisiye-suç kurgularının başlangıcı. Sjöwall ve Wahlöö 10 kitaplık ‘Martin Beck’ serisinin bu ilk kitabıyla bile birçok yönden ‘nordic noir’ların standardını belirlemiş oldu. Kusurları olsa da son derece yetenekli dedektifler, kurbanla yavaş yavaş kendini özdeşleştiren polisler, takım çalışması ve mekân ile ikliminin -genellikle dondurucu soğuk- romanda birer karakter haline gelmesi...
İsveçli Steig Larsson’un İskandinav polisiye romanlarına küresel ilgiyi çeken ‘Milenyum Üçlemesi’nden iki yıl önce yazmaya başlayan, ‘polisiyenin kraliçesi’ olarak anılan hemşerisi Camilla Lackberg ise şimdilerde polisiyeleriyle Avrupa’nın en çok satan yazarları arasında. Larsson’un ‘kötü kızı’ Lisbeth Salander’ın başına buyruk bireyciliğinin aksine, Lackberg yerel polis prosedürleri, çocuk yetiştirme, aile içi yaşam, kardeş rekabeti, çocuk yetiştirme temalarıyla kitaplarını zirveye taşımayı başardı. Lackberg, bir polis ailesinin evinin içindeki rahatlığı ve kasabayı saran kan donduran korkuyu karıştırmakta olan ustalığını sekizinci Fjällbacka polisiyesi ‘Melek Koleksiyoncusu’ taçlandırıyor.
‘Kraliçe’nin romanları, steril ve düzenli bir toplum olarak bilinen İsveç’in ‘karanlık tarafı’nın resmini çiziyor. Lackberg’in memleketi İsveç’in batı kıyılarındaki küçük balıkçı köyü Fjällbacka polisiyelerin merkez üssü olarak kullanıyor. İki çocuk annesi ve suç kurguları yazarı Erica Falck ile yerel polis eşi Patrick Hedstrom ‘Melek Koleksiyoncusu’nda yine önemli bir işbirliğine girişiyor.
‘GEÇMİŞ’ BİR KASABAYA MUSALLAT OLURSA...
1974 paskalyasında Elvander ailesi, Fjällbacka’nın yakınlarındaki Valö Adası’nda işlettikleri erkek yatılı okulunda gizemli bir şekilde ortadan kayboluyor. Polisler paskalya yemeklerini masada, ailenin en küçük üyesi bir yaşındaki Ebba’yı da oturma odasında buluyor. Kitabın ana gerilimini oluşturan bu olayı yerel polis uzun zaman önce çözmekten vazgeçiyor.
Ebba yıllar sonra oğlu trajik bir şekilde öldükten sonra, kocasıyla Valö’ye geliyor. Karı-koca harap haldeki yatılı okulu otel ve restorana çevirmek için tadilat çalışmalarına başlıyor. Ebba ev kundaklanmaya çalışılınca eski dava bir kez daha gün ışığına çıkıyor. Patrick’in kundaklama soruşturması sırasında mutfaktaki döşeme tahtalarının altında bulunan kanla birlikte ‘geçmiş’, çok sayıda kişiye musallat oluyor.
Lackberg’in 1908’de ‘Melek Koleksiyoncusu’ olarak bilinen çocuk katili kadının kızı Dagmar ve torunu Laura hakkındaki geridönüşlerle serpiştirdiği bölümler, gizemi derinleştiriyor. Bu annelerin aile tarihlerinin günümüzdeki gizemle karmaşık bir bağlantısı var ve okuyucunun sayfaları hızla çevirmesinin anahtarı da burada.
Lackberg asıl temasını iyi, kötü ve kayıtsız annelere ayırmış görülüyor. Öte yandan kitapta o kadar çok karakter var ki hepsini hatırlamak özellikle başlarda kafa karıştırıcı olabiliyor. Ama okuma ne kadar zorlayıcı olsa da çözülmesi gereken gizem o kadar büyüleyici ki okuyucunun sayfaları çevirmedeki ısrarına değiyor. Lackberg’in karakterlerin kişisel dramlarını neredeyse yanlarındaymışsınız gibi hissettiren gerçekçi diyalogları ise okurun işini kolaylaştırıyor. ‘Nordic noir’leri seviyorsanız bu kitabı zaten ya okumuş ya da okumak için sabırsızlanıyorsunuzdur. İlk defa bir nordic noir okuyacaksanız, Lackberg’in ‘Melek Koleksiyoncusu’ iyi bir başlangıç olabilir.
MELEK KOLEKSÄ°YONCUSUÂ
Camilla Lackberg
Çeviren: Güneş Becerik Demirel
DoÄŸan Kitap, 2021
480 sayfa, 52 TL.