Güncelleme Tarihi:
İlk iki kitabı konu ve anlatım şekli itibarı ile farklı olan Eugenides, bu yeni romanında da bizi yanıltmıyor. ‘Bakire İntiharlar’da Doğu Roma Kilisesi’nin Bakire Meryem mitini altmetin olarak kullanmış ve bize çağdaş bir mit kurgulamıştı. Pulitzer Ödülü alan ikinci kitabı Middlesex’te ise Anadolu’da süren savaştan kaçan Bursalı bir Rum aile ile İzmir’e inip oradan Amerika’ya ve Berlin’e kadar uzanan bir ensest ve hermafrodit hikâyesini sunmuştu.
İyonya kökenli yazarın bu coğrafyaya yaptığı ince göndermeler ile harmanlanmış birbirinden farklı tonlarda ve nitelikte metinleri imzası olarak yerleşecek gibi. Üçüncü kitabı olan ‘Evlilik Meselesi’nde de bu tür bir kültürel göndermenin yanı sıra bambaşka bir anlatı ve metin tekniğini izliyoruz. Yunan mahallesinde tavla oynayanları İstanbul ve Atina sokaklarında tavla oynayan esnafa benzetmesi dışında Atina’ya varan iki karakteri Akropol’e çıkartmayarak Ionia’nın Helen’e kırgınlığını da sergilemekten geri kalmıyor. Ayrıca musakkayı ılık seven Helen’leri ve fikir serbestliğinden fikir birliğine varamamalarını tatlı tatlı eleştiriyor.
Eugenides’in ‘Evlilik Meselesi’ne girişinde François de La Rochefoucauld’un aşk hakkında söylediği bir cümlenin hemen altında Talking Heads’in ‘Once in a Lifetime’ hitinden alınmış sözler var ama dikkatli bir dinleyici/okuyucu bu sözlerin tam da şarkıda söylendiği sırada olmadığını rekonstrüksiyonel bir küçük müdahaleden geçtiğini fark edecektir. Kitabın ilk bölümünde 80’li yıllarda Brown Üniversitesi’ndeki son senelerinde göstergebilim dersine girmiş kahramanları tanımaya başlarız. Eugenides’in de okuduğu okuldur bu. (İlk iki kitap gibi bu sefer de mevcut deneyimlerini ve yaşam alanını metinde kullanmaktan çekinmiyor.) Öğrenciler, Ecolé Normale filozoflarının etkisi ve sarhoşluğu altındadır. Derrida, Barthes, Foucault gibi isimlerle sık sık karşılaşırız. Özellikle Derrida’nın yapıbozum (dekonstrüksiyon) yaklaşımı açık ara öne çıkan tartışmadır. Tüm bu felsefi tartışmalar ilk bölümde, sinemanın ‘Amerikan kolej gençliği’ janrına yakışır bir atmosferde geçer, öyle ki Eugenides bu bölüme ait çapkın gülücüğünü ‘Animal House’tan bahsederek koyar.
Aslında tüm bu tartışmalar 19’uncu yüzyıl Viktoryen döneminin evlilik, aşk ve ilişkiler üzerine yazılmış kitaplarının ortak yapılarını nasıl yıkıp postmodernist bir yaklaşımla nasıl yeniden rekonstrükte edeceğinin habercisidir. Bu ilk girizgâhın ardından, Eugenides’in sinematik dili ve yormayan temposu ile zaman içinde git gelli, ama doğrusal bir süreçte hareket eden metninde akışa kapılırız. Madeleine Hanna’nın manik-depresif biriyle evliliğe varan tutkulu aşkı merkezde yer alırken esas olanlar etrafında şekillenecektir sanki. Karakterlerin her biri öyle veya böyle bir yolculuğa çıkar. Kimisi için cinsel kimliğini bulmak, kimisi için inancı sorgulamaktır yolculuklar. Ama aslında hepsi tam da o yıllarda üniversiteden çıkan her gencin deneyimlerinden öte değildir. Yani sıradan ve sadece yaşandığı anda heyecanlandıran ilk deneyimlerdir ama işte oradadır ve gerçektir ve şimdimizi şekillendirendir.
Kitabın tüm altmetinlerini didiklemek ve tartışmak çok gerekli değil gibi geliyor. J. E., Viktorya dönemi romantizmini, günümüz post-modernist biçemi üzerinden yeniden yapılandırıyor o kadar. Kimse doğru düzgün âşık olmuyor, hiç kimse doğru düzgün evlenemiyor, hiçbiri duygusal olgunluğa tam olarak sahip olamıyor; ne mutlu, ne acı son var. Sadece hâlimiz.
EVLÄ°LÄ°K MESELESÄ°Â
Jeffrey Eugenides
Çeviren: Solmaz Kamuran
Domingo Yayınevi
448 sayfa, 28 TL.