Güncelleme Tarihi:
Yüzyıllar boyunca birçok seyyahın, edebiyatçının ve tarihçinin yazılarına konu olan Boğaziçi kıyıları, oldukça yakın tarihlere kadar bizlere aktarılan mimari kimliğini korumaktaydı. Fakat özellikle 1980’lerden bu yana yaşanan göçler neticesinde nüfusunun artmasıyla kent; doğal sınırlarını kaybederek, denize doğru büyümeye başladı. Denizi doldurmak için kullanılan malzemeyse kentin farklı noktalarında yıkılan binaların hafriyatıydı.
Peki neler oldu tarih içinde Boğaziçi’ne? Nasıl yok oldu? Geriye hangi parçaları kaldı?
Berka Beste Kopuz, Versus Art Project’te açtığı ilk kişisel sergisinde izleyiciyi, İstanbul’un hem çok iyi tanıdığı hem de kimsenin bilmediği yeni bir ilçesine götürüyor: ‘Kazıklıköy’.
İstanbul’a 17. yüzyılda yapılan ilk dolgudan bugüne, Emirgân-Sarıyer, Üsküdar-Harem, Çayırbaşı-Sarıyer, Kuruçeşme-Arnavutköy, Telli Baba, İstinye ve Tarabya Koyu, Garipçe Köyü’yle devam eden bu süreç, bugün kentin ekosistemini güçlü bir biçimde tahrip ederken, büyük bir trajediye işaret ediyor.
İzleyiciyi, Boğaziçi’nin 40 semt ve mahallenin topografyasını merkezine alan ve bu ilçelere ait arşiv görüntülerini keşfetmeye davet eden sanatçı, özelleştirme sonrasında rant ekonomisine kurban edilen bu alanlarda yok edilen binalar ve yaşamlarla, kontrolsüz kentleşmenin ve kentsel dönüşümün etkilerini duyumsamaya çağırıyor.