Güncelleme Tarihi:
Gökhan Akçura’yı editörü ‘yakın tarih arkeoloğu’ diye tanımlamış. İsabetli bir tanımlama. Bulduğu belgelerle, o belgelerle iz sürerek 1800’lü, 1900’lü yıllar hakkında çok değerli bilgiler veriyor. O dönemlerin yaşamlarının ayrıntılarına iniyor. Unutulmuş değerli isimleri tekrar anımsatıyor, doğru bilinenlerin ardındaki gerçekleri belgelerle aydınlatıyor.
Gökhan Akçura’nın son kitabı ‘Bir Şehr-i İstanbul ki...’. İsimdeki gönderme büyük şairlerimizden Nedim’in ‘Bu şehr-i Sıtanbûl ki bî-misl ü bahâdır/Bir sengine yek-pâre Acem mülkü fedadır’ dizelerine. Nedim, Lale Devri’nin, İstanbul’un zevk ve sefa dönemlerinin şairi olarak bilinir. Gökhan Akçura’nın kitabı da İstanbul’un yakın tarihindeki 1800’lü, 1900’lü yıllardaki eğlence hayatına dair. Kitabın altbaşlığı da ‘Şehrin Şenlikli Tarihinden İzlenimler’.
Gökhan Akçura anlatmaya Adalar’dan başlıyor. 1930’lu yıllara götürüyor. Bir zamanlar İstanbul’un en gözde sayfiye yerlerinden biri olan Adalar artık cazibesini kaybetmiş. Kadıköy yakasının sahilleri özellikle Suadiye ve Boğaz kıyıları tercih edilmeye başlamış. Adalılar da bu durumun farkına varıp tekrar cazibe merkezi olmak için çalışmalara başlamışlar. Bu işte de Adaları Güzelleştirme Cemiyeti önemli rol oynamış. Gökhan Akçura, bu derneğin faaliyetlerini belgeler üzerinden inceleyerek o yıllarda Adalar’ın İstanbulluların gündemine girmesi için neler yaptıklarını anlatıyor ilk bölümde. Güzelleştirme, yolları onarmak, binaları tamir etmek, otel ve pansiyonları denetlemek gibi yöntemlerin yanında düzenlenen eğlencelerle de olacaktır. Geçmişin eğlence anlayışının günümüzdekinden çok daha açık fikirli ve neşeli olduğunu görüyoruz ilerleyen sayfalarda. Balolar, güzellik yarışmaları kadar Adalar’ın simgesi sayılan eşekleri yarıştırmaya kadar varan çok çeşitli etkinlikler yapılmış.
Zaten ikinci bölüm de eşeklerden yola çıkarak Adalar’ın eğlence hayatına bakıyor. Eğlencenin merkezinin de hep plajlar olduğunu görüyoruz. Oysa üç tarafı denizlerle kaplı bir şehir olmasına rağmen İstanbulluların denize girmesi oldukça geç olmuş. Çok eskilerden beri sayfiyeye gitmişler, mevsimi gelince Boğaz’ın köylerine, Bostancı’ya, Fenerbahçe’ye göç etmişler ama onları denize girme fikrine alıştıran Beyaz Rusların plaj merakı. 1900’lü yılların başları.
Plajlar berrak denizleri, güzel kumlarıyla sadece yüzme, güneşlenme için değil, lokantalarıyla, gazinolarıyla bir eğlence merkezi gibi çalışıyormuş. Gökhan Akçura, Adalar’dan, Boğaz kıyılarına, Suadiye’ye, Moda’ya, Kalamış’a, Florya’ya uzanıyor ama İstanbul’un tam orta yerinde Karaköy’de, Salıpazarı sahilinde bile plaj varmış. Zaten denize kıyısı olup plajı olmayan yer yok gibi.
İstanbullu tabii ki eğlenmek için yaz aylarını, plajları beklemiyor. İstanbul’un ilk festivallerinin yine 1930’larda hem de 40 gün 40 gece sürecek şekilde yapıldığını da anlatıyor Gökhan Akçura. Gülhane Parkı eğlence merkezi olmuş.
Eğlencenin esas merkezi ise Beyoğlu. İlk gazinolar, tiyatrolar, sinemalar, gece kulüpleri, kabareler hep orada. Bu eğlence yerlerinde sahneye çıkanları da oraları kuranları da uzun uzun anlatıyor Gökhan Akçura. Neredeyse tüm dünya meşhurları Beyoğlu’nda sahneye çıkmış. Onları bulup getiren empezaryoların da ilginç öyküleri var.
Gökhan Akçura gazetelerde, dergilerde, kitaplarda derinlemesine araştırma yapmakla kalmıyor; ilanlar, afişler, fotoğraflarla da iz sürüyor. Resmi belgelere, birinci elden tanıklıklara da başvuruyor. ‘Bir Şehr-i İstanbul ki...’ Osmanlı’nın son yılları ve Cumhuriyet’in ilk dönemindeki İstanbul’un eğlence hayatını hiç görülmedik belgelerle ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Neşeli anılarla, ilginç tanıklıklarla, hayat öyküleriyle hem keyifle okunan hem de başvuru kaynağı olabilecek emek ürünü bir kitap çıkmış ortaya.