Güncelleme Tarihi:
İstanbul Kadıköy’de yeni açılan Müze Gazhane, fotoğrafçı Serkan Taycan’ın ‘Kente Doğru’ isimli sergisini ağırlıyor. Müze Gazhane’nin 600 metrekarelik galeri alanında izleyiciyle buluşan ‘Kente Doğru’ sergisi, güncel sanatçı Serkan Taycan’ın 2007-2021 yılları arasında yaptığı çalışmalara bütüncül bir gözle bakıyor. Dört bölümden oluşan sergi, ‘Habitat’ isimli ilk kısmıyla taşraya, ‘Kabuk’ bölümüyle İstanbul’un çeperine, ‘Agora’da ise kentin meydanlarına odaklanıyor. Birbirini tamamlayan bu üç bölümü 2013’te İstanbul Bienali’nde yer alan ‘İki Deniz Arası’ yürüyüş rotası projesi izliyor. Taycan ile bir araya gelerek İstanbul’u ve kentleşmeyi konuştuk.
‘Kente Doğru’da bir puzzle gibi birbiriyle iç içe geçmiş dört seri görüyoruz. 14 yıl boyunca farklı başlıklarla ortaya çıkan çalışmaları birleştirerek Müze Gazhane’de sergileme fikri nasıl ortaya çıktı?
‘Kente Doğru’da önceden sergilenmiş ve kendi başına ayakta duran üç fotoğraf serisi ve onlara eklemlenen bir yürüyüş rotası var. 2007 yılından 2021 yılına kadar “Kentleşme nedir ve kentlileşme nedir?” gibi sorulara kafa yordum. Aynı zamanda akademik çalışmalarımla sanatsal çalışmalarım birbirini besledi. İBB, Müze Gazhane’deki bu mekânda bir sergi açmamı istedi. Kısa bir süre vardı. Mekâna gelince çok etkilendim. Çünkü burası hangar gibi büyük ve sanatçıya alan açan bir sergi yeri. Bu alanın Türkiye kültür sanat ortamı için çok büyük potansiyeli var. Zaten kafamın bir kenarında şimdiye kadar yaptığım çalışmaları birleştirip bir anlatım yapmayı hayal ediyordum. Ben mimari kökenliyim ve bu çalışmaları yaparken -sonucu tam olarak ne olur bilmesem de- aslında tüm sergileri büyük bir bedenin parçaları olarak tasarlamıştım. Bu yüzden yıllardır yaptığım çalışmaları birleştirmek beni heyecanlandırıyordu.
Fotoğrafçılığın dışında kent sosyolojisi ve mimari meselesi sanat kariyerinizin tam ortasında duruyor. Fotoğrafçılık, mimari ve kent sosyolojisi sizin kafanızda nasıl konumlanıyor?
‘İki Deniz Arası’ yürüyüş rotası nasıl oluştu?
Ben aynı zamanda yürüyüşçüyüm. Doğa sporlarıyla ve yürüyüş felsefesiyle ilgileniyorum. Zaten sık sık İstanbul’un çevresinde çok uzun yürüyüşler yapıyordum. Önerilen Kanal İstanbul rotasının bir yürüyüş rotasına dönüşebileceğini düşündüm. Projeye pozitif ya da negatif bir bakış açısıyla değil, bu proje nerede olacak, nasıl etkileri olabilir, insanlar bu rotayı yürüyerek anlayabilirler diye bir fikir oluştu. ‘İki Deniz Arası’ aslında insanların İstanbul’un çeperini anlamasını sağlayan bir rota. 2013 İstanbul Bienali’nde bu rota sergilendi. Her 1 kilometrede bir çektiğim fotoğraflar sergilendi. Daha sonra tıpkı Likya Yolu gibi, Karia Yolu gibi bir yürüyüş rotası olarak resmi kayıtlara geçti. Benden bağımsız bir işe dönüştü. Yürüyenler çektikleri fotoğraflarla bir görsel hafıza yaratıyor. Bu bir kentleşme yürüyüşü. Kırsaldan tarım alanlarına, oradan kent çeperine, oradan da kent merkezine doğru giden bir yürüyüş. Bir kent nasıl oluşur sorusunu anlamak için İstanbul ölçeğinde edinilebilecek iyi bir tecrübe. Bu sergi de tıpkı yürüyüş rotası gibi, kentin dışından merkeze bir ok atarsan nerelerden geçer, bunun hikayesini anlatıyor.
Serginin ‘Agora’ bölümünde ise kentin kalbini oluşturan meydanları yer alıyor...
Sizin için yürümek ile fotoğrafçılık arasında nasıl bir ilişki var?
Yürümek son derece devrimci bir eylem. İnsan tarih boyunca mental anlamda ayakta kalabilmek için yürümüş. Dünyanın en büyük iki ülkesi Çin ve Hindistan yürüyerek kurulmuş. Bunun yanında Afroamerikanların mücadeleleri, kadın hakları mücadeleleri, aklımıza gelen tüm protesto eylemleri yürüyerek gerçekleşir. Yürümek aynı zamanda düşünmeyi beraberinde getirir. Birçok felsefecinin yürümekle ilgili ürettiği çok sayıda işi vardır. Yürümek benim hayatımda çok önemli bir yerde duruyor. Yaratıcı sürecin bir parçası olarak görüyorum. Yürümeden bu sergi çıkmazdı.
Serkan Taycan’ın ‘Kente Doğru’ sergisi Ocak 2022’ye kadar Müze Gazhane’de görülebilir.