Güncelleme Tarihi:
Türkiye’de kadın olmak bir cinsiyetten öte bir direniş şekli. Sadece cinsiyetinizden dolayı mücadele etmeniz gereken onlarca konu var... Hava karardıktan sonra belli sokaklardan geçmeden yolu uzatarak eve ulaşmak, tenha bir sokakta yürürken arkanızdan yürüyeni kollamak, giydiğiniz kıyafetleri o gün bulunacağınız semte göre belirlemek, günlük hayatınızda düşünmeniz gereken detaylardan sadece bazıları...
Ceren Lordoğlu tüm kadınların bir çırpıda sayabileceği bu ve diğer pek çok ‘kadınlık mecburiyeti’ni İstanbul’da yaşayan bekâr kadınlarla konuştu. ‘İstanbul’da Bekâr Kadın Olmak’ isimli kitapta Kadıköy, Bağcılar ve Sarıyer’de yaşayan farklı sosyo-ekonomik gruplardan 28 kadın, neden bulundukları semtte olduklarını, ev seçerken neyi önemsediklerini, mahallenin bir güvenlik çemberi mi yoksa ahlak bekçisi mi olduğunu, yalnız yaşarken güvenlik sorunuyla nasıl baş ettiklerini (ya da edemediklerini) anlatıyor. Çalışma, değişen aile ve bekârlık kavramlarını inceleyerek başlıyor, daha sonra okuyucuyu kadınların hikâyelerine sürüklüyor. Soruları yanıtlayan kadınlar arasında mimar da var, muhasebe çalışanı da, tekstil işçisi de... Lordoğlu’nun akademik dille başladığı mülakatlar bir süre sonra daha çok kadın kadına dertleşmeye dönüşüyor.
Kadınlar mahallede genellikle ‘mesafesiz’ ilişkilerden şikâyetçi. Farklı semtlerde, farklı kültürlerde ve maddi koşullarda yaşayan pek çok kadın, mahallelinin kendi hayatlarına müdahale etmesinden rahatsız... Bağcılar’da yaşayan muhasebe çalışanı Zeynep, “Kimlerle komşu olmak istemezdiniz?” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Kendini bilmeyenler olmasın mesela ya da boş konuşan insanlar olmasa iyi olur. Durması gerektiği yeri bilmeli insanlar, bana soru soracağı noktayı da bilmeli. ‘Boşandım’ diyorsun, ‘Niye boşandın?’ diyor. Hani ‘Sana ne’ yani...”
Kadıköy’de yaşayan öğretim elemanı Meltem, “Hayatıma müdahale edebilecek, çat kapı gelebilecek komşular istemem. Bunu o insanlar kötü olduğu için söylemiyorum ama yine de onu çok tercih etmem” diyor. Bağcılar’da yaşayan tekstil işçisi Ayşe ise mahallede dedikodu yapanların ağzına laf vermemek için hiçbir şekilde misafirliğe gitmediğini, eve de kimseyi çağırmadığını anlatıyor. Ayşe’nin anlattıklarından bir örnek: “Erkek yeğenim üç arkadaşıyla gelmişti. Yaz ayı, çocuklar evde şort giyiyor, atlet giyiyor. Hava da sıcak olduğu için camı açıyoruz, evin içi görünüyor. Karşı tarafta oturan aile bizim ev sahibimize telefon açıyor, ‘Evde dul kadın var, bir sürü de erkek var, evin içinde çıplak geziyorlar’. Yeğenlerim bunun üzerine ev sahibiyle kavga etti ama ben çok üzülmüştüm, çok ağlamıştım. O duyguyu size anlatamam, onlar benim çocuğum yaşında.”
Kadınların kendilerini erkek şiddetinden koruma yöntemleri kadınların aslında ne kadar büyük bir direnişin içinde olduğunun göstergesi. Herhangi bir saldırıya uğramadan iş ya da sosyal hayatta var olabilme direnişi...
Sarıyer’de yaşayan 33 yaşındaki Didem evinin metroya üç dakika mesafede olmasına rağmen eğer gece çıkıyorsa bu mesafeyi taksiyle gittiğini anlatıyor. Kadıköylü kadınlar ise bu semtte zaten ‘geceleri rahat dışarı çıkabilmek için’ oturduklarını söylüyorlar. Bağcılar’da yaşayan Emine, “Gece meydana indiğin anda herkes saldıracak gibi bakıyor” diyerek, aslında yaşadığı tacizi anlatıyor. Kadıköy’de yaşayan Esin, bir süre önce arkadaşı eve gelen tamirci tarafından öldürüldüğünden beri çantasında biber gazı taşıdığını söylüyor.
Kadınların anlatımlarından yaşanan en büyük sorunun ‘taciz ve tecavüz korkusu’ olduğunu anlıyoruz. Bekâr kadınlar eril tahakkümü özel ve kamusal alanda iliklerine kadar hissederken cinsel saldırı tehdidiyle baş etmek zorunda kalıyor. ‘İstanbul’da Bekâr Kadın Olmak’ kaç farklı hikâye duyarsak duyalım asla alışamayacağımız, kahreden deneyim paylaşımlarıyla dolu bir kitap.
İSTANBUL’DA BEKAR KADIN OLMAK
Ceren Lordoğlu
İletişim Yayınları, 2018
248 sayfa, 26,50 TL.