Güncelleme Tarihi:
1918-1923 yılları arasında İstanbul’da tam olarak neler olup bitmiştir? Gazeteler, tarih kitapları, hatırat, fotoğraflar ve devlet belgeleri bir şeyler söyler ama asıl önemli olan edebiyatın ne dediğidir. Bu kez söz, dışarıdan, Rusya’dan geliyor. İşgal edilmiş bir şehrin ruhunu anlamak için elimizde farklı bir bakış var. Fakat meselenin bir başka yanı daha var; şehrin çekim gücü. Özellikle Rus Devrimi sonrası İstanbul’un sosyal hayatına katılan Ruslar. Özünde tek tek acı hikâyeler barındıran bu göç, işgal ve kozmopolit ortamla birleşince daha bir karmaşık hale bürünür.
1920 sonbaharında beklenmedik bir şekilde Kırım’dan İstanbul’a sürgün edilen yazar ‘Safdil’ Bey, Karaköy Limanı’ndan başlayarak adım adım şehre çıkar ve “Türkler nerede?” diye sorar ilkin. Mizah ve ironiyi ustalıkla birleştiren Arkadi Averçenko bu soruyu öylesine sormaz elbette. Birinci Dünya Savaşı’nın siyasal ve ekonomik sonuçları sokağa inmiştir artık. Kozmopolit bir çehreye bürünmüştür özellikle Galata. Averçenko Rusya’yı, İstanbul’u bu dikkatle de deşer.
‘Bir Safdilin Hatıra Defteri’ni dekoru İstanbul olan bir tiyatro gibi de seyrederiz. Oyuncular eğitimli, dekoratör tecrübeli, yazar yaratıcıdır. Hatta yer yer şiiriyeti yüksek cümlelerle karşılaşırız. ‘Aklını yitiren Rus sığınmacıların dansa başladığı soba’ der mesela meşhur Tokatlayan için. Sobanın bir Rus atasözüne gönderme yapması da cabası. İşte, Rusya’da bir zamanlar, general, yazar ve aktris olan üç insan, birdenbire kendilerini İstanbul’da bir zenginin mutfağında, aşçı, kapıcı ve ziyaretçi yazar olarak buluverirler. Büyük düşüşlerin hikâyesidir bu.
Keskin bir dili var Averçenko’nun. Bu insan denilen varlık, her hal ve şartta kendi uyum kabiliyetini burada da işletmekte, düzenbazlıktan ise asla vazgeçmemektedir. Bu bağlamda, bir hayvanat bahçesine benzetir şehri ustalıkla. Kara kuşlar hiç eksik olmazlar. Sadece falcılar, tombalacılar, üçkâğıtçı ve yalancılar değil hatırlı mesleği olanlar da bu bahçeye dahil edilirler.
Ruslar, Bizans’tadır. Bunu gösterir yazar bize. Rumlara da bakar ayrıca. Bir kavimler göçü durağına dönen İstanbul’un yüzlerini çizerken, ‘içten pazarlıklı, kurnaz, hatta acımasız’ olduğunu kabul eder. ‘Beceriksiz, gülünç ve bir o kadar sevgili Rusya’ uzaktadır artık. Buradan da Prag’a geçecektir yazarımız. O günlerde ‘ halis, kara topraklı Rus şehri’ dediği Konstantinopolis’ten kopacaktır.
Bir edebiyat eserini uzun vadede vazgeçilmez kılan, olaylar bittikten sonra da bizi geriye götürebilmesi ve her şeyi bütün canlılığıyla aktarabilmesidir. Bu gerçeklikten öte, bugünü yorumlamamız bakımından tarafsızlığını koruyabilmesidir. Şehir geçmişini kör topal da olsa mutlaka yaşamaya devam eder. İstanbulseverler için zevkli bir kitap bu. Prag’dan aktardıkları kısa olsa da zekâ dolu ayrıca. Averçenko bir tür şehir tiyatrosu yazarı sanki.
Bir Safdilin Hatıra Defteri
Arkadi Averçenko
Çeviren: M. Kemal Yılmaz
İş Bankası Kültür Yayınları, 2018
152 sayfa, 13 TL.