Güncelleme Tarihi:
Fransız havalı Amerikalı Melody Gardot, İstanbul Caz Festivali’nin 25. yılında bir kez daha İstanbul’da... Bu akşam Volkswagen Arena’da sahne alıyor. Bu senenin şubata ayında yeni bir albüm çıkarttı: ‘Live in Europe’. 2012-2016 yılları arasında verdiği konserlerden seçmeler. “Hayatı görmek, geçmişe bakıp teşekkür etmek için” diyor albümü anlatırken. “Uzun yıllardır canlı bir albüm yapmayı hayal ediyordum. Tüm dünyada bize kucak açanlar için bir şey. O anlarda, yaşadığımız, hissettiklerimizim hatırası için, nostalji için, canlı performansları hatırlamak için var bu albüm. Ve var olduğu için minnettarım...”
Ve şimdi de yeniden canlı performanslarla Gardot, ‘Live in Europe’ albümünden eserleri müzikseverlerle paylaşıyor. ‘Live in Europe’ turnesine İstanbul’dan başlıyor: “İstanbul’a geldiğim için çok heyecanlıyım. Buraya her geldiğimizde bayıldık.” Kendisine sahnede Chuck Staab, Mitchell Long, Artyom Manukyan, Sam Manaie eşlik ediyor. Yeni şarkılar seslendirme ihtimali de var konserde...
Melody Gardot, Fransızların terimiyle tam bir ‘chanteuse’ (kontes)! Biraz da Hollywood yıldızı, aslında… Akıcı Fransızcası, büyük siyah gözlükleri, ve gizemli duruşuyla her ikisini de şıklıkla harmanlıyor... Kendisini Marlene Dietrich’e benzetenler de var bu arada.
İlk olarak ‘Baby, I’m a Fool’ adlı şarkısıyla fethetti gönlümüzü. ‘Some Lessons: The Bedroom Sessions’ ilk yayınladığı EP, ardından ilk albümü Worrisome Heart 2006’da, herkesin dikkatini çeken ‘My One and Only Thrill’ ise 2009’da dinleyicilerle buluştu. ‘The Absence’, ‘Curerncy of Men’ ve şimdi de ‘Live in Europe’. 18 yaşından beri müzikle haşır neşir müzisyen, 33 yıllık hayatına çok şey sığdırmış durumda. Özellikle de 18 yaşında ölümden döndüğü bir trafik kazası geçirdiğini göz önüne alınca, gerçekten etkileyici.
Bisikletiyle giderken kırmızı ışıkta geçen bir cipin kendine çarpması, Gardot’yu, başında, omurgasında ve kalçasındaki çok ciddi hasarla bir yıl boyunca yatağa bağladı. Ve tekrar ayağa kalkmasıuzun süreli ve meşakkatli tıbbi tedaviyle beraber müzik terapisi sayesinde gerçekleşti. “Her gün Everest Dağı’na tekrar tırmanmak gibiydi. Kazadan sonra kendimi baştan tekrar inşa etmem gerekti. Tekrar görmeyi öğrettiler, kulaklıkla duymayı öğrendim. Bedenimin tekrar programlanması gerekti. Ve müzik terapisi tüm tedavi sürecinin merkezindeydi.” Hayatının bir kısmı hafıza kaybı, ışığa ve yüksek sese aşırı duyarlılık ve bitmeyen bir ağrıyla geçti. “Sahneye çıktığım zaman, ilk defa tam 30 dakika boyunca hiç ağrı hissetmedim. Haliyle sahneye çıkmak bağımlılık yaptı.”
Dokuz yaşından beri piyano çalıyordu ama hastanede sırtüstü yatarken gitar çalmayı öğrendi (parmakları için egzersiz). Beyin fonksiyonlarını geliştrimesi için şarkılar mırıldanmaya başladı (tekrar kelimeleri öğrenmesini sağladı). Ardından beste yaptı. Çok özel olduklarını düşündüğü için başta şarkılarının yayınlanmasını istemese de, The Bedroom Stories sonunda bir Philadelphia radyosunda dinleyicilerle kavuştu. Sonrası da tarih, zaten…
Son bir yıldır, Paris’te yaşıyor: “Paris’e ilk geldiğimde, aramızda ilk görüşte aşk doğdu. Çok mutluyum Paris’te.” Budist inanışı takip ediyor, ve macrobiotik beslenme tarzında yemek yapmayı öğrenmiş: “Bedenimdeki ağrılarla baş edebilmem için zihnime çok faydalı oldu.” Gelecek planlarını konuşmak konusunda ise pek istekli değil: “Bir sürü proje var üzerinde çalıştığımız. Ama şu anda sadece turneye odaklıyım. Turnede olmak bir balonun içinde yaşamak gibi oluyor, tüm dünyayle iletişim kesiliyor sanki… Turne bittiği zaman da biraz dinlenmeyi düşünüyorum…”
Buğulu sesi, hayatın içinden durumları sadelikle anlatan sözleri ve melodileriyle, Gardot daha önce 2015’te İstanbul’daydı yine. Tatlı bir yaz akşamının serinliğinde hepimizi büyülemişti. Yine kendisiyle buluşmayı dört gözle bekliyoruz...