Güncelleme Tarihi:
Altı ay önce İsmail Saymaz ile Çağlayan Adliyesi’ndeydik. Yazdığı bir haberden dolayı yandaşlarca bol bol tehdit edilmiş ve savcılığa ifadeye çağırılmıştı. Televizyonlardaki tartışma programlarında sık boy gösterdiği günlerdi ve ben ününe hayret etmiştim. İki adımda bir, biri durduruyor ya beğenisini ifade ediyor ya da fotoğraf çektirmek istiyordu. İsmail iyi bir gazetecidir, fikrini güzel ifade eder ama bunlar gördüğü ilgiyi açıklamaya yetmezdi. Adliye içinde, Çağlayan’da yürürken ve oturduğumuz lokantada birkaç kişi Rize, Erzurum muhabbeti açınca sanırım bu sevginin sırrını çözdüm. İsmail Saymaz doğup büyüdüğü toprakların kültürünü, samimiyetini özümsemiş ve onu hiç kaybetmemişti.
İşte ‘Çay Güzeli’ kitabı İsmail Saymaz’ın hiç kopmadığı köklerine yolculuk. Saymaz’ın, Kafa ve Bavul dergilerinde yayınlanan öykülerini topladığı kitabın ilk bölümü, yazarın Rize’deki çocukluğu ve gençliğinin otobiyografik anlatılarından oluşuyor.
Çilli çocuğun bilyalısı
Mavi bisiklet hayali kuran çilli çocuk, ‘bilyali’ tahta arabasıyla koyuluyor yola. Kerestecilerin kuytularından topladığı tahta parçaları, çiviler ve sanayinin çöplüğünde bulduğu bilyelerle havalı hayallerin peşinde. Rize Kalesi’nin dik yokuşundan kendini bırakırken kitabın mizahtan hüzne, kederden neşeye dolu dizgin gideceği belli.
Rize Ülkü Ocakları’nda ‘Dünya Türk olsa yoksul olmaktan kurtulacak mıyız’ sorusuyla kafası karışan İsmail Reis’in öyküsünü, çamur sahada ofsayttan attığı gole orantısız sevinerek futbol hayatını bitiren ‘Jay-Jay Okocha İsmail’in hikâyesi takip ediyor. Menzil tarikatındaki zikirlerden çıkıp ‘devrim şehidi’ Bayram Ali’nin izlerinin peşine düşüyor. Karayemiş kokulu lise aşkı; utangaçlığın hezimeti. İcra davalarındaki avukat katipliğini vicdan kaldırmaz...
Karadeniz şivesi, horon, çay toplayan kadınlar, dedesi hamal Kurban gibi Rize’nin yükünü sırtlanan ama hep ötekileştirilen yoksul İspirliler anılarına eşlik ediyor.
Kurgudaki ustalık
‘Çay Güzeli’nin ikinci bölümünde anılardan sahici izler taşıyan Doğu Karadeniz’e ait kurmaca öyküler var. Karakterlerin her biri ayrı bir dünya: Rus pazarındaki Matmazel Loya, Bambi Otel’deki Olga’ya kendini kaptıran sofi, köydeki seçim sandığından çıkan ‘komenist’, ‘Çay Güzeli’ni seçecek jürideki müftü, her şeye bahis tutan kumarbaz hamsici ve daha niceleri...
İsmail Saymaz, Rize’nin dar sokaklarının, dik dağların, çaylıkların arasına koca bir dünya sığdırıyor. Bir nefeste okunan hikâyelere bu kadar çok duygu ve karakterin sığması insanı şaşırtıyor. Bence bunun sırrı; İsmail Saymaz’ın gözlem yeteneği ve kurgudaki ustalığı. Olayları, hisleri incelikle birbirine bağlarken her öyküde okuru ya gülümsetecek ya da hüzünlendirecek bir son sözü var. O son söze giden yolda hep ezilenin yanında, her zaman vicdanlı.
‘Çay Güzeli’ bir yazarın doğduğu, büyüdüğü topraklardan beslenmesinin çok değerli olduğunu gözler önüne seriyor. Kitap bittiğinde yazarın hayatındaki önemli bir öykü de muradına eriyor. Topraklarına el konulduğu için Ovit Dağı’nı iki gün yürüyerek aşan, yıllarca Rize’nin yükünü sırtlanan İspirli hamal Kurban hakkını teslim alıyor. Torunu İsmail Saymaz, Rize’nin öykülerini kucaklayıp ona adıyor.