Güncelleme Tarihi:
“Likya Yolu’ndan yürümeyen ve bu uygarlıkla karşılaşmadan ölenin Hades’ten dönüşü olmaz” şeklindeki kaynağı belirsiz söz; Lukka diye bilinen bir Anadolu halkının yarattığı Likya uygarlığının önemini gösteriyor. Prehistorik dönemlere kadar giden tarihiyle Likya, hem Anadolu’nun geçmişini anlamak hem de Hititleri ve Kadeş Antlaşması’nı kavramak açısından eşsiz bir laboratuvar.
Havva İşkan ve Erkan Dündar’ın yayına hazırladığı, bu kadim uygarlık üzerine çalışan uzmanların yazılarıyla yer aldığı, ‘Sarpedon ve Aziz Nikolaos’un Ülkesi’ altbaşlığıyla yayımlanan ‘Lukka’dan Likya’ya’ güncel veriler ışığında bu uygarlığa dair bilgiler sunuyor.
Son araştırmalarla Likya uygarlığına ilişkin pek çok önemli bilginin gün ışığına çıktığı ve kurucu halk Lukkalara, Kadeş Savaşı’na ve Likyalıların lideri Sarpedon’a dair daha önce bilinmeyenlerin ortaya konduğu günümüzde, İşkan ve Dündar’ın çalışması, bunları derli toplu şekilde okura sunuyor.
Tarihe yön veren Likyalılar, gerek Anadolu’nun kaderini değiştirmesiyle gerek komutanları ve liderleri Sarpedon önderliğinde Troyalıların yanında savaşmasıyla Anadolu kültürüne büyük bir katkı sundu. Çalışma, işte bu katkıyı hatırlatıyor bir kez daha. Coğrafyacı Strabon, Likyalılar için şunları söylemiş: “Likyalılar, yaşamını öyle uygar ve nezih bir şekilde sürdürdü ki şimdiye kadar hiç utanç verici kazanç istekleri olmadı ve atadan kalma Likya Birliği’nin nüfuz alanındaydılar.”
Strabon’un tarifi, hem tarihi hem de siyasi açıdan Likyalıların Anadolu’daki ağırlığını ortaya koyuyor. Bu ağırlığı hissetmemizi sağlayansa uygarlığın günümüze kadar korunan dokusu: Büyük oranda ayakta kalmış kentler, lahitler, ahşap cepheli mimari eserler, dikme ve kaya mezarları, geçmişin bu ışık ülkesini şimdiye taşırken kitapta yazıları bulunan araştırmacılar da söz konusu kültür envanterini meraklılara açıyor.
LİKYA’NIN TARİHİ ANADOLU’NUN TARİHİ
Likya’nın kültür envanterinde uygarlığın tarihteki ve tarihöncesindeki yerinden Roma ve Bizans’la ilişkilerine, mitoslardaki Likya’dan dil ve sikkelere, başkent Patara’nın tarihinden ölü kültleri ve nekropollere, Likya sanatından uygarlığın bölgedeki ticari faaliyetlerine, Likyalıların hazinelerinden inşa ettiği yollar ve ahşap tahıl ambarlarından uzmanlaştıkları alanlara kadar pek çok öğe bulunuyor.
İşkan ve Dündar, uygarlığın tarihteki yeri ve önemini şöyle açıklıyor: “Likya uygarlığı, adını Lukka olarak bildiğimiz kadim bir Anadolu halkının eseridir. Luvice ile akraba bir dil konuşan bu halkın izleri, son yıllarda yapılan araştırmalarla prehistorik dönemlere kadar inmiş ve böylece Anadolu tarihini anlama yolunda çok önemli bir adım daha atılmıştır. Hititlerin II. Ramses’e karşı yaptığı Kadeş Savaşı’nda yer alan Lukkalar, Ilias Destanı’nda Troyalılara yardıma gelen Anadolu kavimlerinin simgesi niteliğindeki Likyalıların lideri Sarpedon ile tarihte kalıcı izler bırakmıştır. Ege ve Doğu Akdeniz arasındaki deniz rotası üzerinde bulunması ise Likya’yı, tarihin her döneminde ayrıcalıklı kılmıştır. Lukka’dan ‘Likya’ya, sahip olduğu kültürün bütünüyle geçen bu halk; ırksal, dilsel ve dinsel açıdan tarihin bilebildiğimiz en erken süreçlerinden itibaren gösterdiği birliği, MÖ 168-167’de resmi bir kimliğe büründürerek çoğulcu demokrasinin mükemmel bir örneği olarak perçinlemiştir. Böylesine özlü bir halkın ve kültürün, sadece Demir Çağı’nda yoğunlaşan kalıtlarına bakılarak yapılan ‘Helenizasyon ve Akültürasyon’ kavramları altındaki irdelemesi, bilimsel açıdan Likya araştırmalarındaki temel sorunlardan birini oluşturur.”
‘Lukka’dan Likya’ya’ uygarlığın Anadolu’daki ağırlığını yansıtan bir kitap olmakla kalmıyor, aynı zamanda Anadolu dışını nasıl etkilediğini ve oralardan nasıl etkilendiğini ortaya koyuyor. Kısacası mevcut bilgilere yenilerini ekleyip Likyalılara dair kültür envanterini genişletiyor.
LUKKA’DAN LİKYA’YA