Güncelleme Tarihi:
Işığı çıplaklığından, çiğliğinden hatta yalnızlığından kurtaran gölgedir. Pek çok dilde, fiziki bir durumun ötesinde duygu, düşünce ve psikolojiyi de karşılar. Işığı tanımak, sanatta gölgeyi bilmektir denilse yeridir. ‘Saydam olmayan cisimlerin ışıklı kısmın karşı tarafında oluşturduğu karanlık’ olarak tanımlanıp, ressamlar tarafından ‘genellikle tabloda yer alan tasvirleri aşamalı şekilde soluklaşarak belirginleştiren koyu renk’ diye bilinse de gölge, sanatın saklı temasıdır. Şair, sinemacı, heykeltıraş, felsefeci için yaratıcı bir konudur.
‘Sanatın Öyküsü’ kitabının yazarı Ernst Gombrich ise National Gallery’ye hazırlanan bir sergi için kaleme aldığı uzunca bir yazıda gölgenin, daha doğrusu ‘düşen gölgenin Batı sanatındaki tasviri’ne odaklanıyor. Nicholas Penny tarafından bir tür ‘cismi olmayan şekiller’ diye yorumlanan gölgenin, ‘sanatçının gözü’ vasıtasıyla nasıl varlık bulduğunu araştırıyor Gombrich. Bu bağlamda ilkin göze vurgu yapıyor. Çünkü o, ilk bilgi kaynağı olmanın yanında estetik seçkiyi de başlatandır. Bu bağlamda ressamlara özel bir ayrıcalık tanıyan Cicero, ‘ressamların diğer insanlardan daha fazla gölge ve çıkıntı gördükleri’ görüşündedir.
Kitabın amacını ‘düşen gölgenin Batı ressamları tarafından eserlerine nasıl ve neden yansıdığı ve sonradan niçin devreden çıkarıldığı’ diye özetleyen Gombrich, okurun hem gün ışığı hem suni aydınlatma üzerinde de düşünmesini arzular. Bilir ki, Doğu’dan Batı’ya gölge, sonsuz geçişkenliklere sahiptir. Bir Japon için başka, bir İranlı için başka metaforik değeri vardır. Hele, Dünya’nın ışık kaynağı Güneş’in ‘tüm cisimlere sonsuz uzaklıkta’ olduğu düşünüldüğünde, ressamın da yaptığı bir mesafe sanatıdır gölge yoluyla resimde.
Mozaik sanatından detaylar, güneş saati örnekleri, fotoğraflar, çizimler ve tablolarla gölgenin boyutlarına doğru yürüyor Gombrich. Optiğin basit kanunlarına uysa da görünüşlerinde açıklanması zor yanlar vardır gölgenin. Çünkü onlar ‘gerçek dünyanın bir parçası değildirler’. Yetmedi, gerçek olmayan bir şeyi tanımlamak için gölge metaforuna başvurulduğu gibi, gölgesi olan şey gerçektir. Gombrich Hint destanı ‘Mahabharata’dan Platon’un ‘Devlet’ine, Mısır ve Yunan sanatındaki izdüşümlere kısa kısa değiniyor. Masaccio’nun tablosundaki ‘gölgeyle hasta iyileştirme’den Campin’e atfedilen ‘Üçleme’ye kadar, gölgenin metafizik sağaltım olarak kullanılmasına bile eğiliyor.
Tek bir gölge fikri yoktur ve Japon dalgasının etkisiyle, dekoratif kompozisyonlarda gölgeden kolaylıkla vazgeçilebileceğini görecektir Batı resmi. Giorgio de Chirico’da başka, Francesco Guardi’de başka bir kişiliğe kavuşturacaktır. Picasso’nun onu ‘çiziktirme’ efektine indirmesiyle de bambaşka bir üsluba bürünecektir. National Gallery’deki eserlerden yola çıkıldığında, gölgenin sadece bir anlatma vasıtası olmadığı, düşünmenin de yolu olduğu anlaşılır. 1830 tarihli, Grandville imzalı ‘Gölgeler’ tablosu ise politik mizaha bürünmüş bir taşlamadır. Bresson’ın Hindistan’da çektiği fotoğraflarda da zaman içinde resim sanatının, gölgede açtığı çığırın büyük payı vardır. Gölge, bugün de hayatın her alanında çeşitlenip yoğunlaşarak devam ediyor. Belki koyulaşarak ve çoğalarak...
Gölgeler
DÜŞEN GÖLGENİN BATI SANATINDA TASVİRİ
E. H. Gombrich
Çeviren: Merve Yalçın
Everest Yayınları, 2020
94 sayfa, 75 TL.