Güncelleme Tarihi:
1985 doğumlu genç Avustralyalı yazar Hannah Kent ikinci kitabında ilkinde olduğu gibi gerçek bir öyküden yola çıkıyor. İlk kitabı olan ‘Ölü Gömme Törenleri’nde bizi İzlanda’nın fırtınalar içinde uzak bir köşesine atıp Agnes Magnúsdóttir’in hikâyesini aktarıyordu. ‘Irmağın Cinleri’nde ise bu sefer bizi İrlanda kırsalına taşıyor ve burada Nance Roach ile tanıştırıyor; köyün şamanı.
Hannah Kent bir söyleşisinde; ilk kitabı ‘Ölü Gömme Törenleri’nin araştırmaları sırasında bir ara sıkıldığını söyler, biraz uzaklaşmak için eski İngiliz gazetelerini taramaya başlar; 1825 yılına ait bir gazetede Anne Roach adında bir kadına ait habere bu sırada rastlar: Köyün şamanı olan Anne Roach, bir çocuğu sağlığına kavuşturmaya çalışmış ama uyguladığı ritüel çok tatsız sonuçlanmıştır. Anne Roach gelen yetkililere teslim olmuş ve mahkemeye çıkartılmıştır. Bu haber Hannah Kent’in yeni kitabında yer alan Nance Roach karakterinin temelini oluşturacaktır.
19. yüzyıl başlarında İrlanda kırsalı bir yandan Katolik inanca ayak uydurmaya çalışıyor, bir yandan eski folklor ve inanışları sürdürüyordu. Kırsal’ın kendi cehaleti içerisinde folklorik öğeler ete kana bürünüyor, insanlar eski inançlarına dayalı bir anlayışa daha yakın yaşıyorlardı. İşte ‘Irmağın Cinleri’nde batıl inançlarına bağlı bir topluluk ile katıksız Katolik olmaya çalışanların çatıştığı küçük bir köyün iç dünyasına sızıyoruz. Kent, romanına, döneme uygun inanış ve ritüeller ile sıklıkla kullanılan şifalı bitkiler ve tedavi yöntemlerini doğru aktarabilmek adına nefis bir araştırma yapmış ve ırmağın serinliğini bizzat hissettiren güçlü bir hikâyeye aktarmış. Kapalı toplulukların batıl inanışlarına dayalı davranışları tamamen iyi niyetli sergilense dahi çok kötü olası sonuçlara gebe olabilir ve bu konu da dünyada ilk kez karşılaşılmış bir durum değil. Bu sayede Kent’in aktardığı hikâyenin evrensel mesajı eksende yerine oturuyor. Bu da hikâyenin pastoral dokusunu resimlendiren İrlanda kırsalını kaldırıp, hangi kırsalı koysanız işleyecek bir yapıtı ortaya çıkarıyor.
1825 yılının o günlerinde Nance Roach’un yakınında yaşadığı köyde inekler süt vermiyor, toplanan azıcık süt ise tereyağı bağlamıyor, çocuklar ölü doğuyor, kadınlar eteklerini aleve kaptırıyordu. Üstüne üstlük Nora’nın kocası dörtyol ağzında yer alan intihar edenlerin gömüldüğü mezarlık alanda ve hiçbir sebep yokken olduğu yere yığılıp ölmüştü. Köyün üzerinde bir lanet mi vardı? Köye yeni gelen Katolik papaz Nance’den kuşkulandığı gibi onun din dışı ritüellerini sürdürmesini engellemek için Nance’i hedef tahtasına koyduğu vaazlar veriyordu. Yetmiyor, Nance ile katı konuşmalar yaparak onu vazgeçirmeye çalışıyordu. Köylüler ise cinler ile olan ilişkisinden dolayı hem Nance’den çekiniyor, hem Nance’in bilgilerinden faydalanmaktan, ona tedavi olmak ve çocuk doğurtmaktan da geri kalmıyorlardı.
‘Irmağın Cinleri’ni okurken çocukluğunuzda aile büyüklerinden duyduğunuz hikâyeler ile paralel anlar yaşayabilirsiniz, bizden uyarması. Ayrıca Ziya Celayiroğlu’nun yapıtın esasını bozmayan akıcı tercümesi sayesinde meraklandırıcı, heyecanlı, tatminkâr bir okuma deneyimi de olacaktır.
Irmağın Cinleri
Hannah Kent
Çeviren: Ziya Celayiroğlu
Yapı Kredi Yayınları, 2018
380 sayfa, 35 TL.