Güncelleme Tarihi:
Asıl mesleğiniz grafik tasarım, yazmaya nasıl başladınız?
Mesleğimin roman yazmamda büyük katkısı oldu. Her şeyin başı tasarım: Tasarlarım çizerim, tasarlarım yazarım.
Yazarlık serüvenime bir sağlık portalında köşe yazarak başladım. Yaşam tecrübelerimi, başımdan geçen, görüp tanık olduğum olayları öyküleştirerek yazıyordum. Edebiyata ilgisi olan bir dostumun tavsiyesine uyarak yazdıklarımı bir kitapta topladım. İlk öykü kitabım İzler, 2012 yılında böyle çıktı. Ondan aldığım cesaretle 2014 yılında birbirine bağlı öyküler zincirinden oluşan ikinci öykü kitabım Tesadüfler’i yazdım. Ardından karakterlerimle daha uzun süre birlikte olmak istediğimi hissettim ve romana geçtim. Bugüne kadar iki öykü kitabım ile beş romanım Aşk Gibi Anlıktır İhanet (2016), Ölmez Aşkın Peşinde (2018), Asla Gözlerine Bakma (2020), Elveda Ey Duygularım (2022) ve son olarak da İrina (2023) yayımlandı.
Tüm romanlarımda gizem, gerilim, sürpriz üçgeninden hiç uzaklaşmadım. Gezip, gördüğüm yerler ve görüp etkilendiğim insanları romanlarıma katmayı severim.
Son romanınız 'İrina’ya savaşın o korkunç yüzünü hissettirerek başlamışsınız. Romanı okuduğum sırada Ukrayna Savaşı gündemdeydi ve daha ilk satırlarda tüylerim ürperdi. Yazarken siz neler hissediyorsunuz?
İrina’nın yazgısı, günümüzde Türkiye’ye sığınmak zorunda kalmış birçok kadının dramına da ışık tutuyor. Peki ama hepsinin İrina kadar güçlü, mücadeleci olduğunu söyleyebilir miyiz?
“Işık tutma” konusuna katılıyorum, benim hareket noktam da buydu, ama hepsinin akıbeti İrina gibi değil. Romanda da yazdığım gibi çoğu Türkiye’de yapamayıp, ülkelerine geri dönüyor. İrina, Türkiye’deki 18 gününü ayrı tutarsak, önceleri şanslıydı. Macit Bey’e babası gibi bakmıştı. Üstelik aile Rusça biliyordu ve İrina o “konfor” ortamında Türkçeyi de rahatlıkla öğrendi.
İrina o kocaman köşkte huzur içinde çalışacakmış gibi görünürken, bu sefer de savaşın bir başka korkunç sonucunun mağduru oluyor.
Haklısınız. İrina hayatında görmediği büyüklükte bir köşkte, güçlü bir ailenin yatalak hanımının bakıcılığını üstleniyor. Kazancını da uzaktaki ailesine gönderiyor.
Öte yandan İrina güzel ve bir o kadar da çekici bir kadın. Evin beyinin şoförünün aşkını, onu fazla üzmeden, ustalıkla geri çeviriyor. Evin hanımının tedavisini üstlenen, yakışıklı doktora kayıtsız kalamıyor. Doktor ne zaman İrina’ya baksa, kaybettiği güzel karısının derin, iri mavi gözlerini onun bakışlarında yakalıyor ve aralarında güçlü bir duygusallık yaşanıyor.
Önceleri her şey toz pembe giderken, hayatı bir anda unutmaya çalıştığı savaşın vahşi kollarıyla sarmalanıyor.
Bu romanınızda da hayal ve gerçek zaman zaman iç içe geçiyor. Bu da bir Esin Sayar yöntemi mi?
İnsan düşüncelerinden beslenir. Çıkmaza girdiği her an duyguları rüyalarını ele geçirir. Bu romanda bazı sahneler var ki İrina, rüya mı yoksa gerçek mi diye düşünmeden edemiyor.
Romanın sonunda bizi yine şaşırtıyorsunuz.
“Gerçeklerin gizli kalamamak gibi bir huyu vardır” derler. Çok doğrudur bu söz, ama gerçekler kendi başına ortaya çıkmaz; hep birilerinin çabası gerekir. Bu romanımda da, herkesin gözü önünde olduğu halde hiç beklenmeyen bir yerden geliyor çaba, ama nasıl olduğunu söylemeyeyim izninizle .
Romanın okunup, beğenilmesini neye bağlıyorsunuz?
Hep söylediğim gibi ben gerçek hayattan beslenerek kurgularım romanlarımı. Karmaşık öykülerle okurlarımın yorulmasına da gönlüm razı olmuyor; sade bir dille anlatıyorum. Bana kalırsa okurlarım benim bu samimi tutumumum sahiciliğinin farkında. Roman ve öykülerimi okurken kendi hayatlarıyla kolayca özdeşlik kurabiliyorlar.
Bu roman yanılmıyorsan yedinci kitabınız. Çok üretken bir yazarsınız. Bu malzemeleri bulmakta zorlanmıyor musunuz?
Çevremize, insanlara yakından baktığımızda tanıma, öğrenme ve anlama fırsatı yakalarız. Her yaşam kendi içinde öyküler barındırır. Gezip görmeyi, yeni insanlar tanımayı, öykülerini dinlemeyi severim. Gittiğim yerleri, çevreyi de ihmal etmem; romanlarım aracılığıyla okurlarıma aktarırım. Şu anda sekizinci romanımı yazıyorum.