Güncelleme Tarihi:
“Kendimi gerçekten film yönetmeni gibi hissediyorum” diyor Michael Daugherty. “Şöyle düşünürüm: Kovboy filmi yapacağım, sonra ganster filmi, bir komedi, sonrasında dram...” Besteleme süreci de bu yaklaşımı destekliyor. Çıkış noktası sesler, melodiler yerine çoğunlukla görsel imgeler. Konusunu seçiyor, inceliyor, detayları öğreniyor, öyküsünü anlamlı kılacak bağlantıları kuruyor, senaryosunu yazıyor ve bestelemeye başlıyor. Hem konu hem de anlatım araçları açısından çeşitlilikten yana.Klasik müziği geniş kitlelere ulaştırmayı hedeflediği için önceliği melodi: “Üst düzey soyutlamalar yapmak istediğimde çok küçük dinleyici kitlesine ulaşacağını bilirim, buna göre bestelerim. Atonal ya da çok soyut müziği kolayca yazarım. Fakat hafızalarda kalacak, popüler müzik gibi tınlamayan bir melodi oluşturmak başlı başına bir meydan okumadır.”
Doğuştan haylaz
Zor beğenen İngiliz müzik eleştirmenlerinden Times yazarı Hillary Finch, 20 yıl önce Daugherty’nin müthiş hayal gücüne, eserlerindeki cüretkâr ses mimarisine, detay zenginliğine dikkat çekmiş ve besteciyi ‘İkon üstadı’ ilan etmişti. O gün bu gündür Daugherty’nin popüler kültürel simgeler üzerine yazdığı eserler çoğalıyor. Şöhreti de... Klasik müzik bestecilerine yakıştırılamayan türden haylaz bir karakter Daugherty. 1970’lerin başında Kuzey Teksas Üniversitesi Konservatuvarı yerine müzik öğrenimine Türkiye’deki bir konservatuvarda başlasaydı ilk yılı tamamlayamadan okuldan atılırdı! İlk rock, funk grubunu lisede kurdu, zihni günün popüler müzikleriyle doluydu. Üniversiteden itibaren caza yöneldi. Elektronik klavyesiyle konservatuvar koridorlarını şenlendirdi.
Kült bestecilerden György Ligeti’den ders alırken caz kulüplerinde, Karlheinz Stockhausen’la çalışırken oğlu Marcus’la elektronik müzik mekânlarında sahneye çıkıyordu.Daugherty’nin babası bandocuydu. Bateri sesiyle büyüdü. İlk enstrümanı da bateriydi. Dört kardeşi gibi müziği meslek seçmeye baştan karar vermişti. Grubuyla seslendireceği popüler şarkıları plaktan notaya aktarmak, enstrümanlara göre düzenlemek ona konservatuvar öncesinde bile önemli tecrübe kazandırmıştı.Çocuklarla yaptığı bir söyleşide anlattıklarına bakılırsa besteciliğe başlaması tesadüftü:
“Piyano eşlikçiliği yaptığım koroya bir gün düzenlemelerimi götürdüm. Çok beğendiler, seslendirdiler. Teşvikleriyle beste yapmaya başladım.”1974’te Samuel Barber’dan etkilenerek bestelediği eserin konservatuvara konuk gelen kemancı-şef Anshel Brusilow’un dikkatini çekmesi hayatının ilk önemli dönüm noktası oldu. Eseri okul orkestrasınca seslendirildi, kompozisyon eğitimi için burs kazandı.
Sonraki yıllarda New York’ta Charles Wuorinen’le dizisel müzik çalıştı, yüksek lisansını tamamladı. Yer göstericilik yaptığı Carnegie Hall’da tanıştığı Morton Feldman, Milton Babbitt gibi önde gelen çağdaş bestecilerle dostluklar kurdu. O zamanlar New York Filarmoni’nin müzik yönetmenliğini yürüten Pierre Boulez’in davetiyle Paris’teki elektronik müzik merkezi IRCAM’da eğitim fırsatını yakaladı.Avrupa’da Karlheinz Stockhausen, Luciano Berio’yla tanışması, çağdaş müziğin Kâbe’si Darmstadt’ta yer alması, György Ligeti’yle dostluğu, ülkesine dönüşte Yale Üniversitesi’nde Jacob Druckman rehberliğinde doktora yapması bir yana, genç bestecinin hayatında kalıcı iz bırakacak olay Leonard Bernstein’la karşılaşmasıydı. Efsanevi şef, besteci Bernstein, Boston Senfoni Orkestrası’nın yaz konserleri mekânı Tanglewood’da tanıştığı 27 yaşındaki gencin eserlerini dinledi. Sonra Daugherty’nin kulağına küpe olacak tavsiyede bulundu: “Popüler Amerikan müziğini klasik müzikle buluşturacak eserler düşünmelisin...”
Evi bilgisayar laboratuvarı gibi
Daugherty’nin evindeki çalışma odası müzik laboratuvarı gibi. Masasının üstünde bilgisayarı ve iki büyük ekran. Önünde elektronik piyano, solunda küçük yardımcı klavye. Her akşam saat 22.00 civarında doğaçlamayla başlıyor çalışmaya, bir yandan kaydediyor. Beğendiği kesitleri bilgisayarının sağdaki ekranında kesip biçiyor. Şekillenmiş müzik kesitlerini soldaki ekrana aktarıp, burada farklı enstrümanlara uyguluyor, elektronik orkestrasıyla seslendiriyor. Eserlerini tıpkı bir cazcı gibi vurmalı ve baslar için yazdığı katmanla başlatıyor. Daha sonra her katmanda yeni enstrümanlar ekliyor. Eğer kadans, yani doğaçlama çalınacak bölümler için alternatif yazacaksa bilgisayarını bırakıp, kalem - kâğıt kullanıyor. Kimi zaman sesini kıstığı TV’den 1940-50’lerin filmlerini izliyor, zihnini tazeliyor. Gece 02.00’de yatıp, ertesi gün Michigan Üniversitesi’ndeki dersine giderken ya da evde günlük işlerini yaparken bir önceki gecenin kayıtlarını dinliyor, zihninde geliştiriyor.
Eserlerini bilgisayarda tamamlayınca birkaç haftalığına dinlenmeye bırakıyor. Sonra defalarca dinliyor, büyük oranda yeniden yazıyor. Eser bir enstrümana odaklanıyorsa solistini evine davet edip fikrini alıyor, eseri üzerine doğaçlamalar yaptırıp bunları kaydediyor, müziğini yeni fikirlerle tekrar ele alıyor. Çoğunlukla orkestra provalarına katılıp, bu aşamada da değişiklikler yapıyor.
2017’nin diğer Grammy ödüllü klasik albümleri