Güncelleme Tarihi:
Phokaia (Foça) antik dönemin en önemli İon medeniyeti şehirlerinden biridir. Bugünkü Batı uygarlığının temelleri buraya dayanır. Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal’dan bayrağı devralan Prof. Ömer Özyiğit, 1989 yılından itibaren Foça’nın 30 yıl bilimsel kazı başkanlığını yürüttü. Foça antik kenti kurtarmak için villa sahipleri, arazi mafyası, yerel yönetimler kimlerle kavga etmedi ki? Ankara’dan siyasi nedenlerle defalarca kazı başkanlığı görevine son verildi. Her defasında mahkeme kararıyla geri döndü. Her gidişinde arkasından helva kavruldu, lokma döküldü. Söz timsali değil gerçekten Foça meydanında lokmalar dökülüp halka sevinç kutlamaları dönemin belediye başkanınca yapıldı. Bugün Foça antik kenti var ise Özyiğit’in mücadeleci ve korkusuz kimliği ile var. Hepsini unuttum diyen Prof. Özyiğit, bilimsel çalışmalarını daha önce ‘Phokaia I’ ve ‘Phokaia II’de detaylı şekilde anlatmıştı. Şimdi de üç cilt olarak yayımlanan ‘Phokaia III’ geldi. Prof. Özyiğit, söylemese de bu kitap dünyada bu alanda yazılmış 40-50 kitabın bilgilerini çöpe atıyor. Çünkü hem İon tarihleri değişiyor hem de mimari bilgiler yenileniyor. Özyiğit’le yeni kitabını konuştuk.
‘Phokaia 3’, kaç yıllık bir emeğin sonucu?
Kitabın hazırlanması son dört yılda oldu. Athena Tapınağı üzerine yoğun çalışmalar 2009 yılından itibaren gerçekleşti. 2009 yılında üzerindeki eski okul binasını yıkınca tapınağın temel izlerine ulaştık. Athena Tapınağı’nda ilk kazılarımız 1998 yılında başladı; fakat kitabın içerisindeki bilgileri hazırlamamız ve sonuçlara ulaşmamız, yani fikri hazırlık ve çalışma, 1975 yılından itibarendir. 1975 yılında Bayraklı Kazıları’nda Akurgal Hocanın yanında çalışırken bu başlıkları inceleme fırsatını bulmuştum. Gerçek olarak kitabın yaratılması 45 yıllık bir emeğin sonucudur.
Bu kitapla Batı Anadolu tarihinde neler değişti, İon kültür tarihini yeniden yazdınız diyebilir miyiz?
Kitapta önemli yenilikler var. Özellikle İon mimarlığı konusunda. İon mimarlık tarihinde kronolojik olarak önemli değişimler var. Örneğin Phokaia Athena Tapınağı’nın tarihi en az 60 yıl geriye gitti. Ünlü Samos Hera Tapınağı’nın tarihi ise 80 yıl daha önceye alındı. Didyma Apollon Tapınağı’nın tarihi de çok daha eski olmalı. Bunun sonucunda birçok İon Tapınağının kronolojileri çok daha önceye gitmeli. Yapılan kazılar, Phokaia Athena Tapınağı’nın İ.Ö. 620-610 yıllarında inşa edildiğini ve Samos’daki III. Hera Tapınağı’nın çağdaşı olduğunu anlaşıldı. Ele geçen malzemelerle tapınağın planının restitüsyonunu yapma olanağına sahip olundu. Ortaya çıkarılan çok sayıdaki mimarlık elemanlarının, özellikle üst yapıdaki ögelerin ahşap olduğu sanılıyordu. Oysa bu tapınak kazıları, arşitrav, taç blok, geisipodes ve geisonun İ.Ö. 7. yüzyılın sonlarında taştan yapılmış olduğunu kanıtladı. Bu blokların çok daha eskileri de taştan yapılmış olmalıydı. Örneğin ortaya konulan arşitrav ve geisipodes blokları, bilinen en eski taştan yapılmış elemanlarıydı. İonlar’ın Mezapotamya ve özelikle de Mısır ile olan temaslar sonucunda İ.Ö. 8. yüzyılın ikinci yarısından itibaren önemli mimarlık etkinliklerinde bulunduğunu anladık. Oysa bugünkü bilgilere göre bu tarih İ.Ö. 600 yıllarıdır. Diğer bir deyişle kronolojide yaklaşık 100 yıl kadar geriye çekme görülüyor bu çalışmanın sonucunda.
Bu kitaptaki çalışma yönteminiz ne oldu?
İşin içine girince Arkaik Dönem mimarlık tarihinde önemli yanlışlıkların olduğunu gördüm. Çalıştıkça çok daha büyük yanlışlıkların var olduğunu anladım; bu nedenle konunun bir bütün olarak ele alınması gerektiği sonucuna vardım. Sonuçta Akurgal Hoca’nın yöntemiyle konunun bir bütün olarak ele alınması gerektiğine inandım ve böyle de yaptım. Tarihleme kriterlerini ortaya koyduk. İon dünyasındaki tapınakların tarihlerinin doğru olmadığını gördüm. Yalnızca Ephesos Artemis Tapınağı, Herodotos’un vermiş olduğu bilgiyle doğru olarak tarihleniyordu. Mevcut tapınakların hiçbirinin seramik ile tarihlenmediğini fark ettik. Böylelikle Phokaia Athena Tapınağı bildiğimiz kadarıyla seramik ile tarihlenen ilk tapınak olmuş oluyor. Öte yandan İon dünyasındaki tapınakları tarihleyen bilim adamlarının çoğunun mimarlık uzmanları olması nedeniyle doğru sonuçlara ulaşamadıklarını anladım. Arkeoloji bir moda tarihidir. Seramik profillerinin değişimini, heykeldeki elbise ve saç modalarının oluşumunu, mimarlıkta ise günün zevkine uygun yapılan uygulamaları bir arkeolog gözüyle anlamadıkça, bu tarihlemelerin doğru sonuç getirmeyeceği kanısına vardım. Büyük tapınakları tarihleyen mimarlık tarihi üzerine çalışan yabancı ünlü mimarlık profesörlerinin bu nedenle büyük yanlışlara düştüğü sonucuna vardım. Tüm bunları bir araya getirince ortaya son derece değişik sonuçlar çıktı. Yakın zamanlara kadar mimarlar kazı başkanı da oluyordu. Bu yanlış Bakanlıkça düzeltildi; ancak düzeltilmesi gereken daha çok şeyler var. Kısaca yukarıda arkeolojinin tanımının bir moda tarihi olduğunu söylemiştim. Yani günün zevkine uygun gelişimlerin gözlenmesi. Bunun için de stil gelişimlerinin doğru olarak belirlenmesi gerekir. Bu stil gelişimleri de bir takım tarihleme kriterlerine ve seramik bilgisine dayanmalıdır. Yani hangi seramik yapının neresinden gelirse, yapının inşa tarihini ve yıkılma tarihini tarihler!? Bunun bilinmesi gerekir. Mevcut tapınaklar bugüne kadar böyle tarihlenmedi.
İon tapınakları arasında Phokaia Athena Tapınağı’nın önemi nedir? Hangi özellikleriyle öne çıkıyor?
Phokaia Athena Tapınağı Kazıları, İon mimarlığına önemli bir kronolojik boyut getiriyor. Kurulan kronoloji ile Anadolu’da bulunan çok sayıdaki önemli İon yapılarına da yeni bir kronoloji getirilmiş bulunmaktadır. İ.Ö 630-560 yılları arasındaki bu kronoloji, birçok kuralı da değiştirmiş durumdadır. Bu çalışmada arkeoloji bilimine 10 yeni kuramla katkıda bulunuldu. Örneğin, Anadolu İon kaidelerinin Samos ve Ephesos diye ikiye ayrılmalarının doğru olmadığı, bunların tümünün aynı tip kaide oldukları ve Samos tipi diye adlandırılan İon kaidelerinin Ephesos tipi diye adlandırılan İon kaidelerinin öncüsü olduğu ortaya konuluyor. Ayrıca yapraklı sütun kaidelerinin birçok bilim insanının düşündüğü gibi sütun başlığı olmadığı da anlaşılmış bulunuyor. Bu tür kaidelerin birçok zaman sütun başlığı olarak nitelendirildiği bilinmektedir. Oysa bunların kaide oldukları Phokaia Athena Tapınağı kazılarında ortaya çıkmış durumdadır. Mısır’daki sütunların da yine yapraklar içerisinden çıkmış olması, kökeninin nereye gittiğini ortaya koyuyor. Kısaca bu çalışmayla, Phokaia Arkaik Dönem Athena Tapınağı, 10 adet kuramla geçmişten günümüze ışınlanarak yansıtılıyor ve Arkaik Dönem İon mimarlığı yeniden biçimleniyor.
Kitabın Batı dünyasındaki yansımaları nasıl oldu veya olacak?
Athena Tapınağı’nın Stylobat ölçüleri 18,40 m. X 32,00 m. idi. Uzunluğu 100 ayak olup, hekatompedos idi. Bu ölçü, Phokaia’daki İon metrolojisini (ölçü bilim) bize öğretecek niteliktedir. Uzun taraflarında 10, kısa taraflarında ise 6 sütun bulunuyordu. Bu sütunlar İon düzeninde yapılmıştı. Cellada opisthodomos yoktu. Naos içinde dörderden oluşan İon başlıklı iki sıra sütun tavanı destekliyordu. Pronaos derin olup, önünde palm başlıklı iki sütun yer alıyordu. Peristasisteki sütunların kaideleri, speira ve tamburla bir bütün olan torustan oluşuyordu. İçteki sütunlarda ise speira üzerinde yapraklı kaide yer alıyordu. Yapraklı kaidelerin üzerine ise, toruslu tamburlar oturuyordu. Cella duvarlarının dış tarafının üzerinde sütunların aralarına gelecek biçimde bir griffon ve bir at protomu sırayla sıralanıyordu. Griffon Phokaia’nın simgesi olan karışık bir yaratıktı. At ise, Athena’nın ehlileştirdiği kutsal bir hayvandı.