Güncelleme Tarihi:
Hızına sadece ve sadece yetişmeye çalıştığımız ama asla yetişemediğimiz teknoloji, her geçen gün yeni bir ürününü koyuyor önümüze. Yetişemiyoruz çünkü tam gelen yeniliğe ısınmaya çalışırken ardından bir yenisi geliyor, derken bir yenisi. Dahası, bu gelişmeleri teknolojik ‘nimet’ler olarak mı yoksa ‘lanet’ler olarak mı algılamamız gerektiğine dair de sıkı tartışmalar sürüp duruyor. Yapay zekâ da ucunu yakalayamadığımız, her gün yeni bir gelişmeyle kendi üzerine koyan, pozitif ve negatif yönleri tartışılıp duran bir teknoloji ürünü olarak hayatımızda. İnsan yaşantısına gözle görülmeyen pek çok etkisi olduğu konuşuluyor. Bir de görebildiklerimiz var ki hem şaşırtıyor hem korkutuyor. Sözün özü, insanlık bir ‘şey’le karşı karşıya ama bunun ne olduğuna, ipin ucunun nasıl yakalanacağına, nerelere varacağına dair pek fikri yok.
Bu noktada devreye giren, insan yaşantısına bir şekilde adım atmış her şeyi, sınırları sınırsızlıkla çizilen hayal gücü sayesinde algı dünyamıza yakınlaştıran edebiyat oluyor. Bundan yıllar önce kaleme alınan bilimkurgu edebiyat verimlerinde anlatılanların bugün nasıl gerçekleştiğini görüyoruz. Geleceğe dair hayal gücüne dayanarak yazılan fanteziler, insanlığın gideceği yönü belirlemede öngörü niteliğini kazandı. Bugünden baktığımızda da geçmişte olduğu gibi yapay zekâ ve gelecekte kaplayacağı alana dair bilimkurgu edebiyat verimlerini görüyoruz artık ki -tecrübeyle sabit- bunları dikkate almalı.
Afşin Kum’un yeni romanı ‘Kübra’nın da edebiyatımızda bu yönde belirleyici metinlerden olacağı muhakkak. Kum, ‘Kübra’da insanlığın din ve iktidar gibi kadim meselelerini bugünün teknolojisiyle harmanlayıp üzerine gelecek perspektifi koyarak tartışıyor. İnsan ve makine ilişkisini kara-komik bir temelden yükseltip bilimkurgu çizgisine getiriyor. Yeni mekânlar tasarlamıyor yazar ‘Kübra’da ya da gelecekte ortaya çıkabilme ihtimali olan bir icadın prototipi üzerine düşünmüyor. Yapay zekânın nasıl bir güce dönüşebileceğine dair fantezi dünyasından bir cevap arıyor sadece. ‘Kübra’yı önemli kılanın da bu olduğunu düşünüyorum çünkü gündelik yaşamın içinden çıkmış bir bilimkurgu romanı elimizdeki.
Gökhan Şahinoğlu adındaki sıradan bir gencin dünyasına götürüyor okurunu ‘Kübra’da Afşin Kum. O kadar sıradan ki işi, kıskanç sevgilisi ve halı saha maçları dışında bir hayatı neredeyse yok. Etrafı onu inançlı ve saygılı bir genç olarak tanıyor. Hayatı ise kullandığı sosyal medya uygulamasına, Kübra adlı bir kullanıcıdan gelen mesajla değişmeye başlıyor. “Sen farklısın” diyor mesajında Kübra. Başlarda umursamasa da Gökhan bu durumu, ardından gelen mesajlarla hisleri değişiyor. Gökhan kendisiyle konuşanın Tanrı olduğuna inanmaya başlıyor çünkü Kübra’dan gelen mesajlar “Sen farklısın” düzeyinde kalmıyor. Gökhan’ın etrafındakilere ve başına geleceklere dair de çok şey biliyor Kübra. Gökhan da arkasına aldığı bu güçle ‘Tanrı’dan aldığı mesajları çevresinden başlayarak mahallesine, sonrasında da ülkeye yaymaya başlıyor. Roman da yalancı bir modern zaman peygamberinin hikâyesine evriliyor.
Peki tüm bunların arkasındakinin iktidarı ele geçirmeye programlanmış, üstelik henüz emekleme aşamasındaki bir yapay zekâ çalışması olduğunu söylesek... Romanın heyecanını kaçıracak bir detay değil bu. Okurun bunu öğrenmesiyle her şey aslında daha yeni başlıyor. Önemli olan, yazarın bu olaylar doğrultusunda nelere ışık tutup hikâyeyi nereye sürüklediği. Bu bağlamda ‘Kübra’nın din, iktidar ve vicdan kavramlarının modern dünyada nasıl şekillendiği üzerine düşünen bir roman olduğunu söyleyebiliriz. Afşin Kum ise tüm bu derin meseleler arasında, akıp giden bir kurgu meydana getirmeyi başarabilmiş. ‘Kübra’, bir sonraki sayfada ne olacak merakıyla okunuyor.
Ödüllü ilk romanı ‘Sıcak Kafa’dan sonra ‘Kübra’ ile de ses getireceğe benziyor Kum.
KÜBRA