Güncelleme Tarihi:
Saramago’dan alıntıladığınız ‘Daha Berrak Bir Güneş ve Göğün Gazabı’ başlığı insanlığın doğaya karşı acımasız müdahalelerine isyanın ifadesi mi? Antroposen denilen bu yıkıcı çağ size ne düşündürüyor?
Geçen yıl Saramago’nun şiirlerini Türkçe çevirileriyle okurken onun ‘Daha berrak bir güneş ve göğün gazabı’ dizesinin, kafamdaki düşüncelerle müthiş şekilde örtüştüğünü fark ettim. Farklı dönemlerimden resimlerimi bir araya getirdiğim sergiye bu ismi verdim. Bizlere bahşedilen ömrümüzü yerkürenin ev sahipliğinde sürdürüyoruz. Ne yazık ki, hayat karşıtlıkların dengesi üzerine kurulu diyerek çoğu olumsuzluğu hayra yorarak bir teslim oluş içerisinde çırpınıp duruyoruz. Bizi çekip sarmalayan dünya, çevremiz, etrafımızda olup biten toplumsal olaylar, ekonomik savaşlar, sığınmacı-mültecilerin yaşadıkları beni çok meşgul ediyor. Degas “Sanat sizin gördüğünüz şey değil, başkalarının görmesini sağladığınız şeydir” der. Aydınlığa ulaşmak için bizi kuşatan kaosu ve ümitsizliği, tehlikeleri cesaretle nasıl yenebiliriz? Resimlerimle doğal dünyanın öğelerini mutluluk içinde betimlemek yerine tehditkâr bir fonda, rahatsız edici bir yapıyla insanları sarsmak istiyorum. Büyük renk kütlelerini ön plana çıkarmaya çalıştım bu seride. Yatay fırça tuşları bizi dünyaya bağlayan yaşamı simgeler. Büyük yüzeyler, bizleri karşılaştığımız durumla yeniden karşı karşıya getirirler. Tabii sanatçının önerisi olarak, bir kuşatılma hissiyle teslim alınırız sonuçta. Doğanın engin gücü karşısında çaresiz kalış ımıza dair bu durum bir isyana da çağırır bizleri.
Antroposen meselesine gelince... İnsan ve doğa iyi yönetilmezse çok daha büyük felaketlerin olması kaçınılmaz. Sanatçının önerisi ve sezileri, insanlığı iyi bir yere getirmek üzerine odaklanmalı bence. Sanatın anlamı, insan ruhunun en önemli besin kaynağıdır çünkü...
Atlas Sanat Galerisi, bu yılı sizin sergilerinize ayırdı. ‘Daha Berrak Bir Güneş ve Göğün Gazabı’ galeride bir yıl içinde açtığınız dördüncü ve son sergi. Geçmiş dönemlerden seçkilerle yeni resimlerinizi bir arada görmek resim serüveninizin evrimiyle ilgili size ne düşündürdü?
Geçmiş dönemlerimle yeni çalışmalarımı yan yana yeniden görmek, hazırlamayı düşündüğümüz biyografik kitap çalışmasının bir ön hazırlığı olarak önemliydi. Bizde sanat eserlerinin tartışılması alışkanlığı pek oluşmadı. Sanatçıların magazinel tarafı üzerinde duruluyor daha çok. Sanatsal kalıcılık sanat eserleri üzerinde yoğun tartışmalara girmekle mümkün olur. Örneğin İlhan Koman’ın ‘Akdeniz’ heykeli bir şaheserdir, üzerine dünyalar kadar yorum yapılmalı. Bu heykel resimlerimi oluştururken ritm ve düşey hareketleriyle resimsel tarzımın oluşmasına katkı sağladı. Biz resim yapanlar ne yazık ki Türkiye’de resim yaparkenki yalnızlığımızı, eser tartışmalarının çok az olduğu bu ortamda devam ettirmek zorunda kalıyoruz. Her resmin yapılışı bir macera silsilesini yaşatıyor bana. Eser oluşturmak bir sürü ıstıraplı işlem sonrası insanın mutluluğu yakalaması olarak sonuçlanıyor. Bir anlamda hayata tutunmak gibi bir şey. Var olmanın özü. Sanatçı olmak bir yaşam tercihidir, meslek değildir, içsel bir hesaplaşmanın dışavurumudur.
Türkiye’de ve dünyada yaşanan olayları, etkilendiğiniz şeyleri soyut resim diline çevirirken nasıl bir süreç işliyor?
Benim olaylara bakışım, var olanın fotografik aktarımını değil olayların ve durumların içselleştirilip soyut bir dille aktarımını içeriyor. Renklerin insan psikolojisi üzerindeki derinlemesine etkileri üzerinde mücadelemi sürdürüyorum. Toplum olarak bizi çekip çevreleyen yeni ve farklı önermeler ve dünyalar sunmak azmindeyim resimlerimde. Aynılaşma tehlikesi karşısında farklılıkları ortaya koymak önemli. Nasıl ki farklı rengârenk çiçekler var ve onların kokuları bile çok farklı. İşte bunun bir ayrımına bütüncül olarak bakmak gibi...
Mustafa Salim Aktuğ’un ‘Daha Berrak Bir Güneş ve Göğün Gazabı’ başlıklı sergisi 19 Eylül’e kadar Ankara Atlas Sanat Galerisi’nde.