Güncelleme Tarihi:
Mehmet Çimen, ‘Her Şeyin Bi’ Şeyi Vardır’da birçok farklı kahramanın hayatını okurla buluştururken onların kendi eğilimlerini, hayata dair düşüncelerini, beklentilerini, umutlarını, hayal kırıklıklarını ve kırılganlıklarını tüm çıplaklığıyla göstermeye özen gösterir. Bu noktada kahramanlarına oldukça sıcak bir noktadan yaklaşmaya çalışan Çimen, onlar ile kendisi arasındaki mesafeyi olabildiği kadar az tutmaya, dolayısıyla bir yakınlık addetmeye çaba gösterir. Bu durum da kitap boyunca hikâyeyi bütünlüklü bir yere yerleştirir, yazarın yaklaşımını belirleyen temel noktalardan birisi olur.
‘Her Şeyin Bi’ Şeyi Vardır’da başta Tophaneli Yarma Şevket olmak üzere Turşu Ziya, tarih öğretmeni Firavun Zekai, can dostu Can, George ve Victoria gibi birçok farklı kahramanın başından geçenlere yer veren Çimen, her bir kahramanı kendi doğal çevresi ve olay akışı içerisinde ele alır. Sözgelimi Tophaneli Yarma Şevket’in başından geçenler bütün çıplaklığıyla okura aktarılırken bir yandan Can’ın yaşamı, öteki taraftan Victoria’nın, George’un, Turşu Ziya’nın hayatı da işin içerisine dâhil olur. Dolayısıyla sadece bir ana kahramanın hikâyesi değil, ona paralel bir şekilde birçok farklı yan kahramanın hikâyesi de kitabın merkezinde, merkezine yakın bir noktasında yer alır. Bu noktada da Çimen’in kahramanlarının yaşamlarını birçok farklı noktadan işin içerisine dâhil etmeye çalıştığı söylenebilir.
Kitap, ana ekseninde birinci tekil şahsın ağzından anlatılır. Bu anlatı biçimi, başta da vurgulandığı gibi yazarın kitaba ve kahramanlarına yaklaşımı düşünüldüğünde oldukça anlamlıdır. Ortada her şeye ılıman bir yandan yaklaşan, kendi hayal kırıklıklarını, tükenmişliğini ve hatalarını anlamaya çalışan, zamanla çevresindeki insanlarda da bunu tespit eden, buna karşılık herkese belirli bir mesafeden yaklaşmaya çalışan bir kahraman söz konusudur. Öyle ki bu kahraman kendi başından geçenleri dile getirirken çevresiyle bağ kurmaktan, başkalarının hayatını da önemsemekten, onları da hikâye zincirine dâhil etmekten geri durmaz. Hikâye de tam olarak bu anlayışla genişler, sınırlarını uzatır. Bu nedenle yazarın bütün bir kitabı birinci tekil şahsın ağzından anlatması hem o samimiyeti inşa etmesi hem de ana kahramanının/anlatıcısının düşünce biçimini olabildiği kadar çıplak bir şekilde ortaya koymasıyla önemli bir karardır.
Şevket, Balat’ın arka mahallerinde büyümüş, hayatı boyunca birçok travmayla yüzleşmek zorunda kalmış bir kahramandır. Bu travmalar onu birçok noktada derinden etkilemiş, kitapta da onu dile getirtmiştir. Şevket, çocukluk ve ilk gençlik yaşantısına dair kitapta şunları söyler:
“Çocukluğumun Balat’ına gitti aklım. O zamanlar böylesi dengesiz tipler çok olurdu. Orta üçe gidiyorduk. Karanlık ve yalnızlıktan kaçtığım, ne istediğimi bilmeden arayışta olduğum yıllardı. En yeni edindiğim arkadaşlarımla, Fener İskelesi’nden şehir hatları vapuruna binip, üstelik yan balkon koltuklarına oturup, kubur gibi kokan, baloncukların fokurdadığı, denizimsi lağım suyunu koklaya seyrede Eminönü’ne kadar Haliç turları yapıyorduk. Muhabbetler de boktan oluyordu haliyle.” (Çimen, 2023: 10)
Bu coğrafya, bu yaşananlar, bu zamansal aralık onu derinden etkiler ve yaşantısına da biçim verir. Dolayısıyla Şevket’in oldukça içten bir dille dışa vurduğu bu ifadeler, kitap bağlamında oldukça önemlidir.
Şevket’in ilerleyen yaşlarda kendisini şu sözlerle ifade etmesi ise ondaki dönüşümü göstermesi bakımından oldukça önemlidir, çünkü insan değişen, zamanla dönüşen bir varlıktır:
“Otuz beş yaşındayım. Otuzuma kadar ‘Keşke…’ diyecek işler yapmadım. İşler de yolunda gitti. Otuzumda bütün ailem yok oluncaya kadar her şeyin doğrusunu yaptığımı düşünüyordum. Sonra altüst oldum. Karanlıkta yapayalnız kaldım. En başa şişmanı dövdüğüm zamanlara geri döndüm. Meğerse bulduğum aradığım değilmiş. İç dünyamı rayına sokmak için eski doğrularımı tekrar ettim. Olmadı. Otuzumla otuz beş arası tam bir kayboluş. Yaş otuz beş olunca dış dünyam da kördüğüm oldu. Artık denemediğim doğrular, susup kabullendiğim yanlışlar istemiyorum.” (Çimen, 2023: 17)
Öykü boyunca gerçekleşen olaylarla Şevket’in ilk noktadan bu noktaya evirilmesi, onu giderek daha da özel bir kahraman hâline getirir. O, zamanla hayatı anlamaya, bunu da dile getirmeye başlar.
Şevket, yaşamı travmalarla dolu olsa, her şeye buhranlı gençliğinin kendisinde bıraktığı acı dolu olaylarla yaklaşsa da umudunu hiçbir zaman kaybetmez. Önce Moldova’ya kaçışı, ardından burada başına gelenler onu zamanla olgunlaştırır. Çocukluk korkuları bir noktadan sonra onu güçlü kılmaya başlar. Çevresindeki herkese de artık bu yönden yaklaşır. Dolayısıyla ruhsal, manevi ve düşünsel anlamda kendisini giderek geliştirir. Böyle bir yapıda da kitap giderek daha güçlü bir zemin üzerine yükselmeye başlar.
Öykünün sonlarına doğru kişinin kendi sesini bulma hikâyesi iyice ön plana çıkar. Şevket, dünyaya artık başka bir noktadan bakmaya özen gösterir. Eski alışkanlıklarını, karanlık anlarını bir bir terk eder. Önünde yeni bir yaşam ümidi belirir. Ne olduysa artık geride kalmıştır. Onun için bu saatten sonra var olan tek şey, gelecektir. Öyle ki kitabın sonlarında bu durumla ilgili olarak şöyle söylenir:
“Böyle olması gerekiyormuş ki böyle oldu. Her şeyin bi şeyi vardır Şevket abi.” (Çimen, 2023: 80)