Güncelleme Tarihi:
Michael Moorcok, daha çok Tolkien sonrası yazılmış en iyi fantastik kurguların yaratıcısı olarak tanınır. ‘İşte İnsan’da ise ünlü İngiliz yazar karşımıza olağanüstü düzenlenmiş bir bilimkurguyla çıkıyor.
1939 doğumlu yazarın çocukluğu bombalanan Güney Londra varoşlarında geçer; savaşın yıkımı ve hatıralarının etkisi öyle canlı kalır ki birçok yapıtında muhtelif şekillerde yer alır. 1950’lerde fanzinlerde yazmaya başlayan yazar, okulu bıraktıktan sonra profesyonel yazı hayatına Tarzan maceralarına katkıda bulunarak başlar. 1962 yılında Desmond Reid mahlası ile James Cawthorn ile birlikte bilimkurgu ve fantastik dışında olan ‘Karayipler Krizi’ni yazar ve bir müddet barlarda blues şarkıcısı olarak çalışır. Şarkıcılık yaptığı günlerde John Carnell’in etkisinde kalır ve Science Fiction Adventures ve Science Fantasy dergilerine peş peşe yazmaya başlar. Onu ünlü yazarlar teknesine alacak Elric’in hikâyesi ise ‘Mars’ın Barbarları’ ve ‘Mars’ın Kılıçları’ndan sonra 1965 yılında ‘Stormbringer’ ile başlar. En üretken yazarlardan biri olan Moorcok, bilimkurgu, fantastik ve steampunk yapıtlar üretmektedir.
Gelelim ‘İşte İnsan’a. Bu yapıt, Moorcok New World dergisinin editörlüğünü yaparken tartıştığı bilimkurgu türünün daha insani değerlere sahip ve daha edebi metinler oluşturması gerekliliği eleştirisini yansıtan nefis bir örnektir. Metin 1967 yılında New World dergisinde yayımlanır ve aynı yıl Nebula Ödülü’nü alır. 1969 yılında ise kitap olarak yayınlanır ve yıllar içerisinde birkaç farklı edisyonu olur. Jung’un psikanaliz metotlarından yola çıkarak yarattığı başkahraman ve hikâyesi oldukça çarpıcıdır. Her ne kadar kitap muhafazakâr Hıristiyan çevre tarafından dini küfre düşürdüğüne dair ağır bir şekilde eleştirilse de yapıtın tazeliği ve bilimkurguya getirdiği yeni yaklaşım onu kaçınılmaz derecede başarılı kılar.
Kahramanımız Musevi Karl Glaguer, çocuk yaşlarda din eğitimi alırken tacize uğramış, hoşlanılmayacak kişilik özellikleri geliştirmiş ama sempatik bir karakterdir. Yetişkinliğine ait nevrozları, bastırılmış eşcinselliği, intihar eğilimi, mesih kompleksi ve dini tamamen cinsellikle bağdaştırması karşımıza takip etmekten sıkılmayacak bir karakter çıkarır. Gençliğinin tüm nevrotik durumları karşısında sevgilisi olarak gördüğü kız arkadaşından da darbe alan Glaguer neredeyse intiharın eşiğine gelmiştir. Önceden tanıdığı fizik profesörünün keşfettiği bir zaman makinesi için denek olmayı kabul etmeye karar verir. Ancak bir şartı vardır; yıllardır takıntı haline getirdiği İsa’yı ve çarmıha gerilme sürecini ilk elden deneyimleyebileceği MS 28 yılına gitmelidir. Profesör bu şartı kabul eder ve Glaguer’i MS 28 yılına yollar. Fakat bu yolculuk sonunda zaman makinesi tamir edilemeyecek şekilde bozulur. (Bu arada zaman makinesinin yeniden doğumu işaret eder şekilde içi sıvı dolu bir kese olduğunu söyleyelim. Hatta Salvador Dali’nin ‘Geopoliticus Child Watching the Birth af A New Man’ine selam çaktığını da ekleyelim.)
Artık yapacak tek bir şey vardır, Nasıralı İsa’yı bulmak ve ‘İncil’in İsa’sı ile tarihsel İsa’yı kıyaslamak ve dinsel mitin nasıl doğduğunu ilk elden görmek. Vaftizci Yahya’yı bulması zor olmaz, Yahya ile bir müddet kalır ve hem Yahya’nın hem de kabilesinin güvenini kazanır. Ardından Meryem’i ve Yusuf’u bulur, ancak İsa başkalarının bakımına muhtaç bir durumda hem zekâ hem bedensel özürleri ile hiç de mitin sahibi gibi durmamaktadır. Şimdi Glaguer çarmıha kimin gerileceğini bulmalı mıdır? Hayal kırıklığı ile çöle çıkar ve kaybolur, ardından...
Ardından nelerin geleceği belki de yapıtın en lezzetli yeri ve bunu bozmak istemiyoruz. Glaguer’in ruhsal yapısını tamamlayacak geri dönüşlerin aralara serpiştirildiği; insanı, aşkı, seksi, dini, inancı sorgulayan bu nefis zaman yolculuğuyla sizi baş başa bırakmak en iyisi.
İŞTE İNSAN
Michael Moorcock
Çeviren: Barış Tanyeri
İthaki Yayınları
172 sayfa, 16 TL.