‘İnsan yalnızca asla yaşanmamışı hatırlar’

Güncelleme Tarihi:

‘İnsan yalnızca asla yaşanmamışı hatırlar’
Oluşturulma Tarihi: Şubat 15, 2018 16:39

İspanya’nın yaşayan yazarları arasında uluslararası düzeyde belki de en tanınanı Carlos Ruiz Zafon, ‘Marina’ romanında gerilimle fantastiğin iç içe geçtiği sürükleyici ve duygu dolu bir hikâye anlatıyor.

Haberin Devamı

Carlos Ruiz Zafon, 1964 Barselona doğumlu. İlk romanı ‘El Príccipe de la niebla’ (1993) ile genç erişkin dalında verilen Edebé ödülünü kazandıktan sonra Los Angeles’a yerleşti. Art arda yazdığı genç yetişkin kategorisindeki romanlarından sonra 2001 yılında dünya çapında milyonlarca kopya satan ilk ‘yetişkin’ romanı ‘La sombra del viento’yi (Rüzgârın Gölgesi, 2005) yayımladı. Kariyerini ‘El juego del angel’ (Meleğin Oyunu, 2008) ve ‘El prisionero del cielo’ (Cennet Mahkûmu, 2011) gibi çoksatar türde gerilim romanlarıyla sürdüren Zafon’un eserleri 30’dan fazla dile tercüme edilip 50’den fazla ülkede yayımlandı.

İLK AŞKIN HEYECANIYLA
1980 Mayıs’ında, Barselona’nın eski kent merkezindeki bir okulda yatılı öğrenci olan 15 yaşındaki Oscar Drei aniden ortadan kaybolur. Yedi gün ve gece boyunca nerede olduğunu kimse bilmez. Bir hafta kadar sonra sivil bir polis tarafından “Francia İstasyonu yakınlarındaki demir ve sanki sis bulutundan yapılma bir katedralin içinde ruhunu yitirmiş gibi başıboş” dolaşırken bulunur. Aradan yıllar geçecek, Oscar Drei başından geçenleri anlatmaya başlayacaktır. Ama Marina’nın bir keresinde ona söylediği şu cümleyi unutmadan; “İnsan yalnızca asla yaşanmamış olanı hatırlar...”
Olaylar 1979 yılı sonbaharında, Oscar’ın bir arkadaşıyla birlikte terk edilmiş sanarak girdikleri bir evden (ç)aldığı bir cep saatiyle başlıyor. Evde birilerinin yaşadığını anlayan Oscar, vicdanının sesine uyar ve birkaç gün sonra saati geri vermek için ‘suç mahalline’ döner. Bir zamanlar sahip olduğu görkemin çok uzağında ama hâlâ etkileyiciliğini koruyan bu büyük evde sadece iki kişi yaşamaktadır; sanatını karısının ölümünden sonra terk eden yaşlı ressam German Blau ve Oscar yaşlarındaki güzel kızı Marina...
Oscar, ona kucak açan bu sevgi dolu ama biraz tuhaf insanlarla kısa sürede yakınlaşır. Artık okuldan çıktığı her dakikayı Marina ile birlikte geçirmeye başlamıştır. Marina, bir gün Oscar’ı her ayın dördüncü pazarı tekrarlanan ürkütücü bir ritüeli izlemek için yakındaki mezarlığın bahçelerine götürür. Bir yardımcısı eşliğinde mezarlığa gelen yüzü örtülü, eldiven giymiş, siyahlar içindeki bir kadının mezara gül bırakışını izlerler. Mezar taşında, kanatları açık bir kelebek gravürü dışında hiçbir şey yazılı değildir. Oscar ve Marina bir sonraki ziyaretinin ardından kadını izlemeye karar verirler. Bu onları kadının geçmişine ve mezardaki kişinin sırrına doğru bir yolculuğa çıkaracaktır. Onları unutulanların -savaş sonrası Barselona toplumunun, artık yaşamayan soyluların, bir zamanların ünlü aktrislerinin, imkânsızın peşinde koşan mucitlerin, eski polis memurlarının, dilencilerin- dünyasına götüren ürkütücü bir yolculuk... Ve büyük bir aşk...
Anlatılan bu gizemli ve gerçeküstü olaylarla dolu hikâyede neyin yaşanıp neyin yaşanmadığını yorumlamak size kalıyor...

MODERN BİR FRANKENSTEIN UYARLAMASI
Carlos Ruiz Zafon’un genç yetişkin kategorisindeki son romanı ‘Marina’nın geçiş özelliği taşıdığı ve bir yetişkin romanı gibi okunabileceği çok açık. Belki de onun ‘genç yetişkin’ niteliği, kahramanlarının genç olmalarından kaynaklanıyor. Romanın girişine yazdığı önsözde Zafon da ‘Marina’nın kariyerindeki öneminden söz ederken bu konunun altını çizmiş; “Büyük olasılıkla ‘Marina’, yazdığım romanlar arasında tarif edilmesi ve sınıflandırılması en zor ve belki de içlerinde en kişisel olanıdır.”
Kişiselliği hakkında konuşmak spekülasyon yapmak anlamına gelir. Ancak anlattığı kırık ilk aşk hikâyesine ve olayların geçtiği mekânlara baktığımızda yazarın nostaljik duygulara kapıldığını söyleyebilirim. Önemli olan duygularla mekânların, hikâye ile mekânların mükemmel biçimde kaynaştırılması. Açıkçası Barselona kentinin mimari imkânlarından sonuna kadar yararlanmasını bilmiş; “Büyülü Barselona’ya varmıştık; ruhlar labirenti, sokak isimlerinin efsanelerden geldiği ve zamanın cinlerinin arkamızdan yürüdüğü.”
Olaylar Barselona’ya büyüsünü veren Gothic, La Rambla, Ravel gibi semtlerin çevresinde hızla akarken buradaki kiliselerin, kulelerin, yıkık malikânelerin, hatta kanalizasyonların tasvirleri romana büyük bir görsel katkı sağlıyor. ‘Marina’, bestseller tarzı romanlarda görmeye alışmadığımız güzellikte bir dille yazılmış.
Olaylar 1979-1980 arasında, Barselona’da geçmekle birlikte, romana katılan diğer karakterlerin hayat hikâyeleriyle 1930’lara ve başka ülkelere kadar uzanıyor. Ancak zamanlar arasındaki geçiş yumuşak ve birbiriyle uyumlu. Buna karşılık aksiyon sahnelerini biraz abartmış Zafon. Özellikle sonlardaki sahneler için mübalağalı diyebilirim. Mary Shelley’in ‘Dr. Frankeinstein’ından esinlenmiş -esinini bir karaktere Shelley adını verecek kadar sahiplenen- bir romanda, yani ölülerin bilim sayesinde dirildiği bir hikâyede, ustasından aşağı kalmamak için belki de bilhassa mübalağaya kaçmıştır Zafon. Korku edebiyatını sevenler için güzel sahneler var.

ASIL TADI VEREN ZAFON’UN KULLANDIĞI DİL
Fantastik ve gizemli yanını bir kenara bırakalım. İçinde üç ayrı tutkulu ve dramatik aşk hikâyesi barındıran ‘Marina’ duygusal yoğunluğu ve bu duyguları yansıtmadaki başarısıyla bile okunmaya değer. Oscar ve Marina’nın onları nereye götüreceğini bilmedikleri gizemli meseleyi, sırları keşfetmek için yola çıktıklarında önce birbirlerini, sonra aşkı keşfetmeleri ve erişkinlikten yetişkinliğe geçiş sancıları -işin doğrusu- fantastik olaylardan daha ilgi çekici geldi bana. Pek çok acıya tanık olan ve benzer bir acıyı birlikte göğüslemek zorunda kalan iki gencin dramı çok inandırıcı ve zarif bir dille, ölçülü bir melankoliyle anlatılmış.
‘Marina’, bina ve insan harabeleriyle, tarihi olaylarla, çarpıcı sürprizlerle, büyük aşklar ve tutkularla zenginleşen bir roman. Her yeni ortaya çıkan sırla daha karmaşık hale gelen, her sahne alan karakterle biraz daha derinleşen, temposuyla başdöndürücü hikâye çok iyi kurgulanmış. Ama romana asıl tadını veren önce Zafon’un kullandığı dil, ardından Oscar ve Marina karakterlerinin kattığı canlılık. Bu canlılık mekânlar ve geçmişin ölü yüküyle çarpıcı bir kontrast oluşturuyor.
‘Marina’, edebiyat ile popüler anlatıyı, İspanyol -ve Latin edebiyatı- geleneğinin insani duygularıyla Anglosakson edebiyatının ‘gothic’ini birleştiren sıcak bir roman.

MARINA

‘İnsan yalnızca asla yaşanmamışı hatırlar’

Carlos Ruiz Zafon
Çeviren: Başak Öztan
Kırmızı Kedi Yayınları, 2018
224 sayfa, 20 TL.

BAKMADAN GEÇME!