Güncelleme Tarihi:
Yeni bir çağın, yeni teknolojilerin, yeni dünyanın psikolojimizin ne kadar etkilediğinin farkında mısınız? İnsanları daha fazla kıskanıyor, daha kolay öfkeleniyor, belki daha fazla sevinip üzülüyor, daha “büyük” yaşıyoruz. Özellikle görsel hafızamıza daha doğrudan ulaşan bilgi belki de hissettiklerimizi keskinleştiriyor. Zamandan bile hızlı akan bilgi bizi kendine tutsak ediyor ve dilediğince kullanıyor. Nihayetinde gördüklerimiz sadece bir sitenin ya da bir aplikasyonun içinde kalmıyor. Hissettiklerimizi daha az görmezden geliyor, bütün bu hisleri daha fazla göstermeye çalışıyoruz; belki de duygularımızın daha fazla esiriyiz, daha kolay tepki vermeye ve gerekirse Roma’yı yakmaya hazırız. Selda Terek’in yeni kitabı “Utanmaz” bir yanıyla bu çağın keskin tepkilerini anlatırken diğer taraftan zamanının asla değiştirmediği duygulara odaklanıyor.
Eda ile Tolga görünüşte mükemmel bir çift… Birbirlerine sevgileri, bağlılıkları, iyi bir evlilikleri var. İşin esasında ise her insan gibi zaafları olan kişiler... Zaafların, kendimize ve hayatımıza en fazla güvendiğimiz zamanlarda ortaya çıkmak gibi bir huyu var. Belki de hayatın bizi test edişi, dersimizi öğrenip öğrenmediğimizi anlamaya çalıştığı bir zaman dilimi… Eda için de aynısı oluyor. Geçmişte bir gönül meselesi yüzünden onu hayal kırıklığına uğratmış lise arkadaşı Almila yıllar sonra onu aradığında kendi zaaflarına yenik düşüyor. Zamanında onu incitmiş, özgüvenini zedelemiş birine karşı kırılan gurunu onarmaya çalışmak, belki de “Yıkılmadım, ayaktayım,” mesajının iktidarını yaşayabilmek hissiyle Eda, Almila’yı hayatına davet ediyor.
Onarılmayan kırıklar, gün gelir daha fazla sorun çıkartılar. Özellikle duygularımızda oluşan kırıkları zamanın geçirdiğini, üstünü örttüğünü sanırız. Zamanın her şeyin ilacı olduğu yanılgısı hepimizde vardır. Belki küçük şeyler için doğrudur bu varsayım, ya büyük şeyler? Acısını yaşasak da aslında iyileştirmeye teşebbüs etmeyip varlığını unutarak geçtiğini sandığımız o büyük yaralar karşımıza çıkıp orada olduklarını hatırlattığında bu sefer daha başka bir tehlike bekler bizleri: Aynı yarayı daha fazla derinleştirmek… Eda da bu tuzağa düştüğünde kendiyle yüzleşmek yerine yarasından kaçıp kendisini bu kısırdöngünün içinde kaybediyor. Zamanında özgüveni zedelenen o liseli kızın olduğu yere dönüyor, o zamanki hisleriyle hareket etmeye başlıyor. Korkularının ve kaygılarının kapılarını açıp içinde ne varsa hayata saldığında bu sefer daha fazla etkilenebilir hale geliyor. Bütün bunları okurken ve diğer karakterlerden nefret edebileceğimizi düşünürken yazarın kamerası farklı açılara kayıyor. Dolayısıyla hikâye bir noktadan sonra sadece Eda’nın hikâyesi olarak ilerlemiyor.
Böyle anlarda insan kendisi yüklenmek istemediğinden olsa gerek suçlayacak birini bulmak ister. Bütün suçu o kişiye yüklemek, söylenmek, yüzüne karşı ya da arkasından bağırmak ve “Hepsi senin yüzünden!” demek ister. Eda’nın hikâyesi gibi başlayan “Utanmaz” birini suçlayabildiğimiz ve tüm yükü ona atabildiğimiz bir hikâye değil. Herkesin kendine göre haklı olduğu bir hikâye bu… Yapılan davranışları dışarıdan baktığımızda kötülük diye nitelesek de aslında herkesin bir sebebi var. Evet, bu hikâyede kimisi kıskançlığının kimisi hazzın kimisi ise habis bir intikamın peşinde gitse de aslında suçlu biri yok, kendince haklı insanlar var. İnsan olmanın sırrı da burada belki de… Evet, toplum bize iyi olmamızı söylüyor. Ama diğer taraftan hepimizin zaafları, kötü huyları, kabul edilmeyen bağımlılıkları yok mu? Almila’nın dediği gibi hiç mi annenizin sözünden çıkmadınız? Sadece bir an bizi yalancı, hırsız ya da şehvet düşkünü yapabilir. Bir an içinde o güne kadar yaşadığımız hayatın tam tersine bir davranışta bulunabilir, kınadıklarımızı kendimiz yapabiliriz. Bugünlerde bunu yaşamak daha mümkün belki de… Eskiye oranla çok daha büyük yaşıyoruz bütün duyguları… Daha fazla görüyor, daha fazla gösteriyor, yaşadıklarımızı daha güçlü ifade ediyoruz. Elimizdeki verinin fazlalığı düşündüklerimizi de etkiliyor. Kimi zaman mangalda kül bırakmıyor kimi zaman bir kalemde siliyoruz. Eskiden fevri diye nitelenebilecek davranışlar bugün artık çok normal… O yüzden “Utanmaz”da hepimizin tanıdığı olaylar var. Diğer taraftan kitap her ne kadar ifade ediş biçimlerimiz ve hızımız değişse de zaman içerisinde değişmeyen bir şeye odaklanıyor: İnsan olmak.
“Utanmaz”ın anlatmak istediği en önemli şey tam olarak bu, nihayetinde insanız. Hatalar yapabilir, yanlış yollara sapabiliriz. Telafi edebilir ya da edemeyiz ama nihayetinde hepimizin bir açıklaması var. Belki geçmişte aldığımız bir yara, belki cehaletin verdiği boşboğazlıkla kınadıklarımızın karşımıza çıkması, belki de bizim başımızdan bile geçmemiş ama bizi fazlasıyla etkileyip hayatımıza yön veren bir olay… Hepimiz yaşadığımız şeylere verdiğimiz tepkileri, kendi köprülerimizin altından akan sulara göre veriyoruz. Kitaptaki karakterler de insanoğlun kaderini yaşıyor. Başta Eda ve Tolga olmak üzere kitaptaki herkes bir noktada kendi gerçekliğiyle yüzleşmek zorunda kalıyor. İyilikleri, güzellikleri kadar zaafları, korkuları ve eksikliklerini kabul etmeyi, “beşer” olmanın ne demek olduğunu öğreniyorlar. İdeal olmamayı, yaralı ve yamalı da olsa var olmayı, ayakta kalmaya çalışmayı deniyorlar.
Belki de kitabı en çekici kılan unsurlardan biri de günahın içinden geçmenin bize öğrettikleri… Kitapta Dağhan’ın da dediği gibi, “Günahla irtibatı kesilen kâmil insan olmaz.” Olgunluğa erişmenin bir bedeli gibi olarak da görülebilir, insan olmanın kaidesi olarak da… Nihayetinde bunu sağlayabilmek de imkansız... İncil’de geçen bir hikâyeye göre zina yaptığı için kendisini taşlamak için bekleyenlere Hz.İsa “İlk taşı günahsız olan atsın,” der. Kimse atmaz. Aynı şekilde kitaptaki karakterleri taşlayamayacağımız hepimiz için malum, nihayetinde bunu iddia edebilecek biri dünya üzerinde yok ama yüzleşmek istesek de istemesek de kendimizi görüyoruz onlarda.
“Utanmaz” insan olmayı, iyiliği ve kötülüğü, insan ruhunun dehlizlerini anlamaya çalışanlar için bol bol düşünme imkanı veren bir kitap… Nihayetinde isimler, yaşananlar, şehirler, nasıl anlattığımız değişse de hissettiklerimiz hep aynı.