Güncelleme Tarihi:
Şimdiye dek oyuncu kimliğiyle tanıdığımız Hakan Kurtaş, yepyeni bir yüzle karşımızda. Her daim ortalıkta görünmeyi pek de sevmeyen, biraz gizemli, biraz da mahcup delikanlı havasıyla hafızalarda yer eden Kurtaş’ın öykü kitabı ‘Defo’ ile oyuncunun hiç bilmediğiniz dünyasına da giriş yapıyorsunuz. Tamamlanmak üzere kaleme alınmamış, yarım ve eksik halleriyle kendi derdinde hikâyeler anlatıyor Kurtaş.
Hayatta kim var ki mükemmel olsun? Kimin her istediği tam da istediği gibi olmuş? Kim kalbinden geçirdiğini tam da geçirdiği anda karşısında bulmuş? Kim aklındaki soruların tamamına cevap bulmuş? Kim hiç hata yapmamış? Kim hiç haksızlığa uğramamış? Kim hiç yaralanmamış? Kim hiç yaralamamış? “Kim ki bunların hiçbirine şahit olmamış, o kişi aslında hiç yaşamamış demektir” demekten insanı ne alıkoyar? Hakan Kurtaş’ın ‘Defo’su adı gibi defolu tüm ruhlara adanmış bir kısa öyküler topluluğu.
Birbiriyle iç içe geçen, geçmese de bir çengelliiğneyle birbirine tutunan bu öyküler, A’dan başlayıp Z’ye dek devam ederken, tüm defolarıyla ve defolarına rağmen kendini bulmaya çalışanların hikâyesini anlatıyor. Daimi eksileri, ihya eden yarım artıları ve inatla idealist olmaya devam eden tam artılarıyla yokuş tırmanmaktan nefes nefese kalmış ruhlara dokunuyor. Arada nefes almayı hatırlatıyor. Tıpkı bir anda yüzünüzü okşayıp uyandıran rüzgâr hızında. Kendini hiçbir yere ve hiçbir şeye ait hissetmemek derdinden mustarip tüm akıllarla işbirliği yapıyor.
Bitişe ‘40 santim’ kala müziğin sesini iyice açıyor. Burada öykülere fon müziği olacak şarkılarla zenginleşen anlatım artık biraz daha bulunduğu yeri sorgulamaya dönüşüyor. Buradayım, ama nasıl ve neden buradayım diyor. Belki hâlâ net cevaplar yok. Belki halihazırda ulaşılmak istenen yerin bir hükmü yok. Muhtemelen de hiç olmayacak. Ama aslında bunun pek bir önemi de yok. Bu gelişine bir yaşamak değil, yanlış anlaşılmasın. Gelişine rağmen yaşamak. Bu rağmen kısmında bir durmakta fayda var. Burası tam da umudun da yeşerdiği yer. Nasıl ki güneşli günlerde dalganın bir kıvrılışı olur, onun arasında kıpırdanan pırıltı bakanın gözünü alır. Ya da en karanlık zamanlarda bile minik bir ışık huzmesi giriverir içeri. İşte o ‘rağmen’lerin hatırına var olan ve umudunu kaybetmeyen her anın şerefine yaşamak mevzubahis.
Alfabeyi kimi harflerin üzerinden iki tur geçerek tamamladıktan sonra ise imla işaretlerine geçiyor. Nokta ile başladığı mücadelesini parantezi kapatarak sonlandırıyor. Ve sözü “iyi ki varız”a getiriyor. Bir son ile başladığı hikâyesi aslında yepyeni bir başlangıca aralanan bir kapı da aynı zamanda. Tıpkı hayatın gizli gizli bize kurduğu kumpaslar gibi... İşe hangi tarafından baktığı kişisine kalmış. Ama kim demiş ki sonlar kötüdür diye? Yahut mutlu sonun olmaması, mutsuz bir başlangıcın mutlu sonlanmayacağı anlamına gelmek zorunda mı ki?
Defolu ruhların açık yaralarına dokuna dokuna, kendi yaralarını kaşıya kaşıya geldiği serüveninde Kurtaş, yarayı ama öyle ama böyle kapatıyor. Bunda yaranın kendi kendini iyi etme gücü de saklı elbette. Yara geçmiyor, belki izi kalıyor, o ize gözünüz takıldığında acıyı hatırlatıyor, ancak acıyı güzel hatırlamak da mümkün. Umudun yeşerdiği, hayatın devam ettiği yerden ona sarılmak, sevmek, vazgeçmemek ve yaşadıkları sayesinde daha çok kendi olmak için değişmek de öyle.
Hakan Kurtaş okuyucusu için birkaç temennisi var: “Mümkünse birbirini sev / Mümkünse bir hikâyen olsun / Ve mümkünse sevdiklerinle yazdığın bir hikâyen olsun / Ve mümkünse bunu başka insanlarla paylaşacağın bir ömrün olsun / Serseri geldin, serseri gidiyorsun / Her şey mümkün bunu sen de biliyorsun.”
Ve hep beraber seslice başkaldırıyoruz: “Auuuuuuu...”
DEFO
Hakan Kurtaş
Doğan Kitap, 2019
160 sayfa, 21 TL.