Güncelleme Tarihi:
İmza günlerinin birçok yazarda anısı vardır. TÜYAP’ın ilk yıllarında küçük stantlar kurulur, orada yazarlar kitaplarını imzalardı. Şimdi yazarlar için ayrı imza salonları açılıyor. Bu gelişmeyi izliyorum ama imza günü yapmadığım için de bir yorumda bulunmak istemiyorum.
Eskiden yazarlar yan yana oturup okurlarının kitaplarını getirip imzalamasını isterlerdi. Tanıyanlar geldiği gibi tanışmak isteyenler de gelirdi.
Benim eleştirdiğim bir yandan kurtuldular; üç-dört yazar yan yana otururdu, kimilerinin okuru kuyruk olur kimilerinin de tek tük gelenleri olurdu. Bu okur eşitsizliği beni her zaman rahatsız etmiştir. Ama durumu gene de okur-yazar ilişkisi açısından sevindirici buluyorum. Bazı yazarlar okurlarına biraz daha ayrıntılı bir ithaf yazarlar, bazıları da bir hitapla imzayı bitirirlerdi. Hitap bölümü uzadıkça kuyruklar da uzardı.
Aslında bir başka imza günü de vardı: Yazar kitaba imzasını atar, tarih yazardı, ismi konulmazdı. Böylece pul meraklılarının ilk günü gibi özel bir merakla, koleksiyonculara özgü bir olayla, imza günü kitaplıkta yeteri kadar önem taşırdı.
İmzalı kitapların hiç kuşkusuz özel bir yeri vardır, Adalet Cimcoz’un Maya Galerisi’nde birçok yazara, şaire kitap imzalatmıştım, başta aktör ve şair Cahit Irgat olmak üzere.
‘Kayıp Şairler’ dizisi son bulmasaydı o diziye Baki Süha Edipoğlu’nun kitabını hazırlayacaktım. Ona da Taksim Belediye Gazinosu’ndaki bir konserde ‘İşaret’ kitabını imzalatmıştım.
Sevgili dostumuz Haluk Oral, imzalı kitaplara ilginin oranını yükseltti. Bu konudaki ilk kitabının önsözünü de ben yazmıştım.
İmzalı kitapların birtakım özellikleri de vardır, iyi ve kötü olmak üzere. İmzalandığı gün dostluklar doruktayken araya giren kırgınlıklardan sonra, o kitap hâlâ kitaplıklarda durur mu, yoksa -Selim İleri’yi anarak yazalım- ‘Dostlukların Son Günü’nün bir belgesi olarak mı yer alır raflarda?
İmzalı kitapların talihi de değişkendir, en yakın dostunuz övgü ile imzaladığınız kitap ya imzaladığınız kişinin aramızdan ebediyen ayrılmasıyla ya da ailenin kütüphaneyi tasfiyesiyle ya da yer sıkıntısından dolayı sahaflarda ikamet etmeye başlar, yeni okuruna kavuşuncaya kadar...
İmzalı kitaplardan dostlukların tarihini de kaderini de öğrenebilirsiniz. Bence edebiyat tarihindeki monografi türü için önemli belge niteliğini taşır.
Behçet Necatigil’in imzalı kitaplarının her birinde iyi bir şairin izdüşümüne rastlarsınız.
Benim kuşağımdan Hilmi Yavuz da o özelliği sürdürür.
Yaşar Kemal, kitaplarını Nadir Nadi’nin eşi Berin Nadi’ye bir resimle süsleyerek imzalı armağan ederdi.
Fazıl Hüsnü Dağlarca, Aksaray’daki Kitap Betikevi’nde gelenlere kitaplarını imzalardı.
Celâl Sılay’ın kitap imzalama kuralı bir başkaydı. Kitabı matbaadan alır, kendi dağıtırdı; imzasızlar normal ücrete satılır, imzalılar daha yüksek bir fiyatla okura ulaştırılırdı.
Dağlarca’nın bir imza gününden bir anı nakledelim:
İmza masasına bir genç hanım okur geliyor, “Tanıştığımıza memnun oldum” diyor, şair de kitabı imzalayıp ona veriyor. Okur imzaya baktığında şöyle bir yazıyla karşılaşıyor: “Tanıştığımıza memnun oldum.”
Yazımızın hedefini tekrarlayalım:
Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı, Baki Süha Edipoğlu’nu okuyalım.