Güncelleme Tarihi:
O dönem çalıştığım yayınevinden ayrıldıktan sonra sevgili arkadaşım Salim Alpaslan’la birlikte bir yayınevi kurma girişiminde bulunduk.
İki de ortağımız vardı; biri ithalatçı Faris Bey, diğeri de romancı Mehmet Selahattin.
Yayınevimizin adı Değer Yayınları idi.
Cağaloğlu’ndaki Klodfarer Caddesi’nin üstündeki bir hanın en üst katını yayınevinin merkezi yapmak için tuttuk. Gündüz çalışmalarımızdan sonra akşamüstü denize karşı çayımızı içerdik.
Cağaloğlu o zaman yayınevi ve matbaalarla, mücellitlerle doluydu.
İkimiz yayınevine çeviri yapan çevirmenlere o dönemin yayınevlerinden çok daha fazla ücret veriyorduk. Ayrıca konumu itibariyle çekici olan idarehanemizde birçok edebiyatçıyı da ağırlıyorduk.
Dizgi ve baskı Dizerkonca Matbaası’nda yapılıyordu. Ciltçimiz de Numune Mücellithanesi’ydi.
Elimizdeki sermayeyi bütün ihtiyacı olanlara veriyorduk. Borçlu olmayı değil alacaklı olmayı tercih etmiştik.
Ticaret yapan dostlarımızla konuştuğumuzda, sistemin veresiye üzerine yürüdüğünü, mal aldıktan iki-üç ay sonra ödeme yapılacağını öğrettiler ama ne ben ne Salim bu anlayışı benimseyebildik.
İkimiz de yayıncılıktan geldiğimiz için hepsi dostumuzdu. Birer tüccar gibi davranmamız beklenemezdi.
Sonradan bu davranışımızın, bu ticari açıdan ilkeli davranışımızın yararını gördük. Daha sonra kurduğum Simavi Yayınları’nda yazarlar ve çevirmenlerin bana güveninin arkasında bu tavrımız vardı. Yazar-çizer takımının ticaret yapamayacağının birçok örneğini görmüştüm ama ders almamışım.
Rahmetli Hakkı Devrim, gazetecilerin ve yazarların genellikle iki ticari teşebbüste bulunduklarını söylemişti bana:
Ya tavuk çiftliği kurarlarmış ya da yayınevi açarlarmış. Kendisi birincisini seçmişti, biz ikincisini. Ben hesaplardan çok şiirlerle uğraşırdım; redaksiyonu, tashihi Türkçeyi iyi bilen arkadaşım Salim Alpaslan’a bırakmıştım.
Ortaklarım bir gün genel bir toplantı yapmamızı, hesapları gözden geçirmemizi istediler. O toplantı gerçekleşemedi.
Çünkü Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973) ölmüştü ve benim onun ölümü üzerine yazmam gerekiyordu.
O gün o yazıyı mutlaka yazmam gerekirdi. Ya ömür boyu hesaplara gömülecektim ya da yazacaktım.
Benim için karar günüydü. Edebiyata veda, ticarete merhaba diyemedim.
Salim’e de danıştım, o da “Senin asıl işin edebiyat” dedi. Yayınevini kapatmaya karar verdik, ben de Faruk Nafiz Çamlıbel’i yazdım.
Salim de ben de asıl işimizi sürdürdük, bazen beraber, bazen ayrı.
Yazının amacını hatırlatalım mı?
‘Han Duvarları’nın unutulmaz şiirlerini okuyun.
Han Duvarları - Toplu Şiirler, Faruk Nafiz Çamlıbel, Yapı Kredi Yayınları.