Güncelleme Tarihi:
1960’ların başlarında Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde geçen ‘Kardeşler’, bir ailenin en küçüğü olan Elisabeth tarafından anlatılıyor. Roman, bir kavga sahnesiyle açılıyor. Odanın ortasında dimdik ve kıpırtısız duran kişi duygusuz bir sesle, “Bu yaptığını asla unutmayacağım. Seni bağışlamayacağım” diyor. “Eskiden kavga ettiğimizde ayakkabısını çıkarıp fırlatırdı, hatta bir keresinde onu balkona kilitlediğimde üstüme vazo fırlattığı bile olmuştu. Fakat şimdi bu soğuk, duygusuz sükûnetinin yerine öfkeyi yeğlerim” diyen anlatıcı için bu acı verici. Aslında ailenin gergin bağlarının bir ulusun iki farklı politik duruşu nedeniyle kopma noktasına geldiğinde neler olduğunun hikâyesi için muhteşem bir açılış. Romanın geri kalanı ise Elizabeth ve erkek kardeşi Uli Arendt arasındaki çatışmaya dayanıyor. Anlatıcı, kitap boyunca bu kavgaya neyin yol açtığının açıklamasına girişiyor. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yaşadıkları zor yıllar da dahil olmak üzere geçmişlerinden parçaları ortaya çıkarıyor. Ebeveynlerinin Nazilere yeterince karşı koymamaları ve bu konudaki savunuculuğuna kızıyor. Babalarının savaş esiri olarak geçirdiği süreden sonra değişmiş bir adam olarak dönmesini eleştiriyor Elisabeth.
Uli ütopik sosyalist Almanya’dan ayrılıp daha özgür ve müreffeh Batı’ya gitmek istiyor. Elisabeth ise parti üyesi olmamasına rağmen Doğu Almanya’da daha iyi bir geleceğin inşa edildiğine inanıyor ve bunun parçası olmak istiyor. Elisabeth Batı’ya gitmek isteyen Uli’den daha hayalperest görünüyor. Uli’nin gidiş planı Elisabeth için en kötü ihanet türü. O yine de Uli’nin gerçeği görmesini sağlamaya çalışıyor. Birkaç yıl önce Batı’ya giden ağabeyleri Konrad gibi olmasını istemiyor. Yeni bir erkek kardeşi kaybetmeye dayanamayacağının farkında olan Elisabeth, onun Batı gerçeklikleriyle alay ediyor. Batı sabunlarının kokularının ardındaki ‘kan kokusu’nu duymasını sağlamaya çalışıyor. Reimann, Doğu Almanya rejiminin kınamasına girişmek yerine karşıt görüşlerin birbirine nasıl göründüklerinin araştırmasına girişiyor. Yazar ‘Kardeşler’de Doğu Almanya’yı ve siyasi sistemini körü körüne onaylamıyor. Batı alternatifinde iyi görünen bir dizi karakteri gösteriyor göstermesine ama Doğu Almanya’da sistemdeki konumlarından yararlanan ya da onu bencil amaçları için kötüye kullananları sunuyor. Yazar okuyucunun Batı’da da işçi ya da burjuva insanların olduğunun farkına varmasını sağlıyor. Kitabın anlatıcısı, idealist sosyalist Elisabeth’in sarsılmaz inancına okuyucunun direnmesinin zor olduğu aşikâr. Elisabeth’in coşkulu ve derin karakterinden çıkan ses, romanı yükseğe taşıyor.
Sosyalist propaganda kuklası olmaktan çok uzak bir yazar Reimann. 39 yaşında ölen yazar, sosyalist rüyanın ateşli bir savunucusuydu. Almanya’nın hem geleceğini hem de kurtuluşunu temsil etmeye çalışıyordu. Kendi kardeşi de Batı’ya kaçan Reimann’ın otobiyografik romanlarındaki Doğu Almanya’ya ilişkin canlı açıklamaları, yapısal eleştirileri onun iyi bir yazar olduğunun en önemli kanıtları.
Reimann’ın kalemi, Doğu Almanya’da yaşamın duygusal ağırlığını ve tüm ikilemlerini mükemmel bir şekilde ortaya koyuyordu. Şu bir gerçek ki her şey politik olamaz ve olmamalı. Reimann’a göre en azından aile her şeyden azade varlığını ‘ütopya’nın içinde sürdürebilmeli. Romanda da karmaşık siyaset ağı -Parti kartı olanlar ve proletarya arasındaki derin uçurum- değişen hayat ve kişisel mücadeleler yazar tarafından büyük bir titizlikle işleniyor. Reimann’ın hayata ve siyasete dair betimleri, gerçekliğin ötesine geçen yarattığı şiirsel sahnelerle romantik ruhunu tanımalısınız.