HAYDAR ERGÜLEN - haydaree@yahoo.com
Oluşturulma Tarihi: Mart 10, 2023 09:19
Memleket şairlerinden toplumcu şairlere uzanan bir hat üzerinde yetişen iyi şairlerden biri Tuğrul Keskin. Yeni kitabı ‘Ürperti’ (Everest), tam bir bellek çalışması.
‘Yurdum insanı’ sözünde hafif dalgayla karışık bir doğruluk, hakikilik payı vardır, gerçekliğin gülümsemesidir. ‘Yurdum şairi’ ya da ‘yurdumun şairi’ deyince de akla muhtelif şair adları gelir, şiir anlayışlarının farklılığından tutun da ilginç kişiliklerine, tavırlarına ve elbette şiirlerinin özgünlüğüne kadar bu başlık altında toplanabilecek şairler.
Memleket şairlerinden toplumcu şairlere uzanan bir hat üzerinde yetişen iyi şairlerden biri Tuğrul Keskin. Oluştuğu, nasiplendiği ve sürdürdüğü geleneğin ulusal ve evrensel değerlerini bağlılıkla, vefayla, titizlikle büyüten bir şiir yazıyor baştan beri. Düzyazılarıyla da karanlığa karşı aydınlığın, geriye karşı ilerinin, eşitsizliğe karşı adil bölüşmenin, adaletin, laikliğin yanında oldu hep, vicdanının sesine kulak verenlerden oldu.
Şiirlerindeki ses de bu vicdanın sesidir, o nedenle çoğu zaman yüksek çıkar, yılgınlıktan uzak, kaderci anlayışlara karşı eleştirel, düzene karşı öfkeli bir sesin haklılığıdır çünkü bu.
Tuğrul Keskin, Nâzım Hikmet’le başlayıp 40 Kuşağı şairleriyle süren, Ahmed Arif’ten Enver Gökçe’ye, Attilâ İlhan’dan Can Yücel’e, Ataol Behramoğlu’ndan Ahmet Erhan’a, Şükran Kurdakul’dan Kemal Özer’e, Sennur Sezer’den Sezai Sarıoğlu’na, Ahmet Telli’den Yaşar Miraç’a, Orhan Alkaya’dan Şükrü Erbaş’a, toplumcu gerçekçi şiirin farklı seslerinden biri olarak, bir anlamda Adnan Yücel’in “Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek” dizesinde en anlamlı ifadesini bulan düşün, özlemin şiirine sesini katıyor.
Elbette çoksesli bir şiirden söz ediyorum. Genellikle toplumcu gerçekçi şiir denilince akla sloganın önde olduğu, klişelerin yinelendiği, çoğu zaman marş havası taşıdığı gibi düşünceler gelir. Oysa yukarıda saydığım, sadece ilk aklıma gelen şairlere bile bakıldığında hepsinin de toplumcu gerçekçi anlayışları dışında şiirimizin özgün sesleri olduğu görülür. Hangisi diğerine benziyor? Hiçbiri.
Tuğrul Keskin ilk kitabı ‘Bir Suyun Kıyısında’yı (1985) yayımladıktan bugüne, yalnızca kendi şiirini geliştirmeye değil, aynı zamanda elbette dünyayı değiştirmek isteyen devrimcilere özgü bir yükümlülük ve sorumlulukla, toplumcu gerçekçi şiirin derinleşmesi, genişlemesi, sesine yeni ahenkler, ritimler katılması doğrultusunda da çalıştı, çalışıyor.
Keskin, ‘Babek’ten (2004) ‘Kanda’har’a (2009), oradan ‘Zito i Epanastatis’e (2014) halkların isyan tarihinden bir başka ülkeyi işgale direnen komünist askerlere, ezilenlere eğiliyor, enternasyonalist bir yurtsever şair olmanın gereğini yerine getiriyor, her şiir kitabı bir anlamda toplumsal bellekte yerini alıyor. Elbette güncel olanlar da şiirin belleğine ekleniyor, başka türlüsü de olmaz zaten. Yeni kitabı ‘
Ürperti’ (Everest), tam bir bellek çalışması: Şiiri Munzur’la bir akan şair ve yoldaş Mehmet Çetin’in anısı, acısı, yarası ‘Şair Öldü’ bölümünde şiirlere, dizelere, beyitlere dökülmüş: “Sızlayışından sezerdim hep; yara sendin, yara sendin”. Kitabın ‘Ülkem Benim’ bölümü, yaşamları, özgürlükleri, kız çocukları, gelecekleri için en çok direnenlere, kadınlara ayrılmış: Rize’nin İkizdere’sinde taşocağı çalışmalarına karşı direnen ‘İkizdereli Kadınlara Övgü’, Berkin Elvan’ın annesi, Cumartesi Anneleri, şehit anneleri, hepsi de bu yağma düzenine karşı çıkmanın bedelini canlarıyla, oğullarıyla, kızlarıyla ödeyen kadınların, annelerin olağanüstü dokunaklı ve unutulmaz şiirleri.
İçten ve içeriden şiirler. Hemhal olmanın ve diğerkâm olmanın şiirleri. Gözle okunsa yakıcı, sesle okunsa ağlatıcı. Bir bakıma da paylaşmanın, yoldaşlığın, acının ve umudun doğal halleri. Başka türlüsünün mümkün olmadığı şiirler. Ali Ekber Çiçek türküsünü, “Derdim çoktur hangisine yanayım” efkârını hatırlatan ve o çok derdi yıllardır, yenilerinin de eklenmesiyle, yazan, kimileyin içine kimileyin dışına atan bir şairin yurdu olan sözcükleri yurdu olan yeryüzüyle, haksızlığa uğrayanlarla, yoksul halklarla, güzel günler göreceğiz çocuklar inancı ve masumluğuyla, kısa çöpün uzun çöpten hakkını alacağı günler için tırnak ile, diş ile, sevda ile düş ile dayananlara ve ‘destanımızda yalnız onların maceraları vardır’ saygısıyla paylaşması.
Yalnız insanlarla değil, yeryüzünün diğer halkları olan kuşlar ve ağaçlarla da kuşkusuz. Unutmayalım ki onlar ve şiir bizden önceydi, biz sonradan geldik buraya. Onlara yetişeceğimiz kuşkulu olsa da şiir ne için var? ‘Kuşlara İnandımdı Bir Vakit’ bölümündeki, inanmaya devam bu arada, özellikle son şiir ‘Külden Zamanlarda’ki gibi cesaret için elbette!
İki ‘Ürperti’. İlki kötülüğü duymaktan, ikincisi iyi şiirler okumaktan! Kötülükler yüzünden yazılan şiirler de keşke bu kadar iyi olmasalar!