Güncelleme Tarihi:
Osmanlı modernleşmesini kadın üzerinden okumak çok ilginç sonuçlar çıkarır karşımıza. Erken dile getirilmiş ancak çok bocalamış bir konudur kadının toplum hayatına ve modernleşmeye katılımı. Biraz dibe, çokça kenara itilmiş tartışmayı kadın bir yazarın romanından takip etmek ise şaşırtıcı ipuçları içerir. Hele bütün teorik yaklaşımların ötesinde Balzac tipi bir gerçekçilikle ele alan bir romansa bu... İlk elde söylenmelidir ki teknik ve estetik kusurları bir yana asıl girişimiyle oldukça öncü ve çokça cüretkâr bir yazar Fatma Aliye. Kadını, 19. yüzyıl İstanbul’unun yoksulluğu içinden icat edip idealleştirmesi de göz kamaştırıcı.
’Refet’i okurken zaman zaman Edith Wharton’ın ‘İki Kız Kardeş’ romanını hatırladım. Sonuçta, Refet ile annesi Binnaz biyolojik bağın ötesinde kardeşleşirler. Daha ötesi, evin erkeği rolünü paylaşırlar, birbirlerinin sırdaşı ve dayanağı olurlar. Bir kış gecesi soğuk odada yaşadıkları unutulur cinsten değildir. Refet, zayıf, hasta, güzellikten uzak ama iradeli ve zekidir. Binnaz ise Osmanlı toplumunun dışarı atılmış, güzelliği ve kadınlığı soğurulmuş sembolik kişiliğidir. Fatma Aliye, bu iki karakteri sonradan Orhan Kemal romanlarında göreceğimiz şekilde yoksul İstanbul’un içine yerleştirir. Kendiliğinden konak-yoksul mahalle karşıtlığı kurar ama bunun üzerinde fazla durmaz. Yoksulların da insan olduğunun ve çalışarak kendilerini gerçekleştirebileceklerinin altını çizer.
Daha da önemlisi, kadın-erkek eşitliği romanın içine yayılır. Gerçek güzellik nasıl ‘ilim ve erdem’ ise ‘pek çok şeyde veya her şeyde kadınla erkeğin farkı yoktur’. Ayrıca, sanatta görecelik kavramını kullanır yazar. Psikoloji ilmiyle desteklenen bu görüş, ayna metaforuyla bambaşka bir boyuta taşınır. Binnaz bir tür iç yanılsama ile kızını güzel olduğunu iknaya çalışır. Bunun için önce kırık ayna, sonra da tam boy aynayı kullanır. Refet ise, “Bize kendimizi gösterecek olan sefalet aynasıdır. Biz yansımamızı ancak orada görebiliriz. Lakin ben de ona bakmayacağım” der.
Fatma Aliye’nin maksadı 19. yüzyıl İstanbul’unun yoksulluğundan kadın üzerinden bir idealizm düşü/düşüncesi kurmak ve bunu eğitim yoluyla kavramlaştırmaktır. Kadınlar her şeye rağmen eğitim yolunu seçerlerse üzerlerindeki yoksulluk ve erkek egemen şalını atabilirler. Osmanlı ve İslamın değerleri yanında Yunan filozoflarını, Avrupa edebiyatı ve felsefesini de öğrenebilirler. Bu yolla toplumsal aydınlanmanın da önünü açabilirler.
Yoksulluğun ve insan dayanışmasının iç içe geçtiği romanda Fatma Aliye, Ahmet Mithat ile koşut ‘çalışma fikri’ni de işletir. Annesi Binnaz, kızı Refet’in öğretmen olma isteğine itiraz için “Hiç bizim gibi fukaralara öyle şey verirler mi?” diye sorduğunda, “Anneciğim kim çalışıyorsa ona verirler” karşılığını verir.
Eski dilde ‘merhamet’ anlamına gelen, Türk romanının biçim ve konu üzerinden nasıl gelişip değiştiğini takip bakımından da ilginç bir örnek ‘Refet’.
Refet
Fatma Aliye
İş Bankası Kültür Yayınları, 2018
152 sayfa, 10 TL.