İki Dünya Arasında: Abdulrazak Gurnah

Güncelleme Tarihi:

İki Dünya Arasında: Abdulrazak Gurnah
Oluşturulma Tarihi: Ekim 14, 2021 23:12

2021 Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer bulunan Abdulrazak Gurnah, 2017 tarihli romanı ‘Kumdan Yürek’te Zanzibar’dan İngiltere’ye uzanan hüzünlü bir hikâye anlatıyor. Aile bağlarına dair, kendi kendini sürgün etmeye, ülkenizi sömürgeleştiren ülkeye göç etmeye, kimliğe dair bir hikâye bu... Ve aynı zamanda Batı’nın kendisi gibi olmayanlara dayattığı bireysel ve küresel yabancılaşmanın hikâyesi.

Haberin Devamı

Abdulrazak Gurnah, 1948’de bugün Tanzanya’nın bir adası olan -Doğu Afrika kıyısındaki- Zanzibar Sultanlığı’nda doğdu. Anadili, Afrika’da 80 milyon kişinin konuştuğu Svahili’dir. İlköğrenimini İngiliz okullarında tamamladı, çocukluğunda gittiği Kuran kursunda Arapça öğrendi. Gençliğinde sultanlık rejiminin sonunu getiren Zanzibar Ayaklanması’na (1964) ve sonrasında kurulan sosyalist rejimin çalkantılı yıllarına tanıklık etti. 1968’de İngiltere’ye gitti. Yükseköğrenimini Kent Üniversitesi’nde tamamladı. Doktora tezinde (1982) kolonyal söylemin Doğu Afrika, Karayip ve Hindistan edebiyatındaki izdüşümlerini analiz etti. Postkolonyal edebiyat alanında uzmanlaştı. Uzmanlığını kendi romanlarına taşıdı. 1987 yılında yayımlanan ilk romanı ‘Memory of Departure’dan (Ayrılışın Hatırası) başlayarak bütün eserlerinde kölelik ve sömürgecilik sonrası Afrika’sında kimlik ve mültecilik sorununu işledi. Romanları dışında, Salman Rushdie, Anthony Burgess, Joseph Conrad, Vidiadhar Surajprasad Naipaul, Zoe Wicomb gibi yazarlar üstüne edebiyat yazıları kaleme alan Gurnah, halen Kent Üniversitesi’nde İngiliz edebiyatı profesörü olarak görev yapıyor.

İKİ DÜNYA ARASINDA
Gurnah, “kkültürler ve kıtalar arasındaki körfezde sömürgeciliğin etkilerine ve mültecinin kaderine nüfuz etmesinden” dolayı 2021 Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü.
Gerçekten de Gurnah’ın bütün roman karakterleri kökünden sökülmüş, yabancılaşmış, istenmeyen ve bu nedenle kırgın kurbanlar. Ve anlattığı bütün hikâyeler göçün üretebileceği yabancılaşmanın, yalnızlığın, kimlik parçalanmasının, yurtsuz olmanın yarattığı duygularla ilgili. Uzun bir alıntıyla özetliyorum:
“İlk romanı ‘Ayrılışın Hatırası’nda Afrika’da geçen gençlik yıllarının ardından ülkeyi terk eden Hassan karakterinin hafızasında yer eden Afrika imgesini postkolonyal dönemin kimlik sorunları ışığında inceledi. İkinci romanı ‘Hac Yolu’, başlığını Winchester’ı Canterbury’deki Thomas Beckett mabedine bağlayan yoldan alır. Daha iyi bir yaşam umuduyla İngiltere’ye gelen Tanzanyalı Davud, karşılaştığı göçmen karşıtı tutumlardan dolayı paranoyak bir benlik geliştirir ve çareyi Tanzanya’daki geçmişini tamamen silmekte arar. ‘Dottie’, Dottie Badoara Fatma Balfour karakteri üzerinden benzer bir yabancılaşma sorununu tartışır. ‘Cennet’te Gurnah, Yakup’un oğlu Yusuf’un Kuran’da anlatılan hikâyesini 1900-1914 arası Doğu Afrika’ya uyarlar. Kolonyal söylemin Afrika’ya dair klişelerini kölelik, tarihin çarpıtılması, İslamofobi gibi meseleler üstünden tartışırken Yusuf’un bireysel hikâyesi bir yandan kolonyalizmin, bir yandan da despotizmin eleştirisine açılan ikili bir işlev görür. ‘Deniz Kenarında’, emperyal pedagojinin Afrika’nın yerli gelenekleriyle karşılaşmasının doğurduğu verimli paradoksları konu eder. Salih Ömer, Kuran eğitimi almaktan duyduğu geleneksel kıvanç ile kolonyal eğitimin kazandırdığı dünya bilgisi arasında bocalarken yeni Afrika’nın çelişkileri ete kemiğe bürünür. ‘Son Hediye’ ve ‘Sessizliğe Hayranlık’ bir nehir roman anlatısıdır. ‘Sessizliğe Hayranlık’ın isimsiz anlatıcısı ülkesini terk eden bir Zanzibarlı muhaliftir; Britanya’ya yerleşip evlendikten sonra öğretmenlik yapar. Hayatının en istikrarlı görünen döneminde bireysel tarihini yazmaya karar verdiğinde, hiç de istikrarlı olmayan, kayıp ve kırılgan bir bastırılmış benlikle yüzleşmek zorunda kalır. ‘Son Hediye’de ise Gurnah, bu isimsiz anlatıcısının hikâyesini kültürel farklılıkları, belleğe kazınmış tarifsiz acıları kat eden bir anlatıya kavuşturur. Gurnah’ın hakikat anlayışı, gerek kolonyal dönemin karamsar ve toptancı tasvirlerini gerekse anavatan-memleket şovenizmlerini reddeden sahici bir arayışa dayanır.”

BİR SIRRIN PEŞİNDE
Türkçeye çevrilen son Gurnah romanı ‘Kumdan Yürek’te de benzer temaları bulacaksınız. “Babam beni istememiş” cümlesiyle açılan hikâye, roman kahramanı Salim’in Zanzibar’daki kırık çocukluğundan Londra’daki yeni hayatına, eve dönüşüne kadar işte bu sevgisizliğin ardındaki sırrı kovalayacak.
Romanı üç bölüme ayırabiliriz: İlk bölümde Salim’in Zanzibar’daki hayatından kesitler yer alıyor. 70’li yıllar. Mutluluğu ansızın kırılan bir ailede büyüyen Salim, babası evi terk edip bir meczup gibi yaşamayı seçtiğinde henüz yedi yaşında. Ayrılığın nedeni hakkında ne annesinden ne babasından hiçbir şey öğrenemeyen çocuk babasına duyduğu öfke ve kafa karışıklığı içinde giderek toplumdan uzak bir hayat sürdürüyor. Onu bu hayatından dayısı Amir’in Londra’da okuması için yaptığı davet kurtaracaktır: “Gidip dünyanın geri kalanını görmek, şaşaalı Londra yaşamını tecrübe etmek için sabırsızlandığımı fark ettim.”
İkinci bölümde, Londra’daki yaşamın hiç de kolay olmadığını görecek Salim ama teslim olmayacak: “Londra’da yaşamayı, kalabalıklardan ve kabalıktan korkmamayı, her şeyi merak etmemeyi, düşman bakışlar karşısında çaresiz hissetmemeyi ve gittiğim her yere kararlı adımlarla gitmeyi öğrendim. Soğuğa ve çamura alıştım, okuldaki burnu havada, bana acıyan ve başarısız olmamı bekleyen gözlerle bakan öğrencilerle baş etmeyi öğrendim...”
Ne var ki evden uzakta olmanın, geride bıraktığı dünyadan her geçen gün biraz daha uzaklaştığını hissetmenin üstesinden gelmek hiç kolay değildir. Artık iki ülkelidir ama yurtsuzdur Salim. Yeni ortamına ayak uydurmak için kendisine yeni bir kimlik inşa eder... Yeni hayatı ile geçmişteki varlığı arasında sürekli karşılaştırmalar yapar. Hangi tarafın ağır bastığına bir türlü karar veremez.
Uzaklara gitmek bir yanıyla özgürleştiricidir ama hatırlamayı da yoğunlaştırır. Hatırlamak çoğu kez acı verici bir süreçtir. Salim de geride bıraktıklarından dolayı acı ve suçluluk duygusuyla hatırlayacaktır geçmişi... Zamanla, arkadaşlar ve sevgililer edinecek, İngiltere yurdu olmasa bile evi haline gelecek ama aile sırrını öğrendiğinde Zanzibar’a gitmek ve babasıyla yüzleşmek isteyecektir.

HİKÂYE ETME YETENEĞİ
Gurnah’ın bir yazar olarak en büyük becerisi, tarihsel toplumsal olayların -mesela sömürgeciliğin ya da Zanzibar Devrimi’nin- yol açtığı sorunlarla -yıkımlarla- roman kahramanının hayatı arasındaki bağı çok iyi kurması. Hikâye etme yeteneğini ise aile sırrını roman boyunca diri tutarak kanıtlıyor. Ve son bölümde, Salim Zanzibar’a döndüğünde hikâyenin gücünü hissediyoruz. İşte o zaman kitabın yapısının derinliklerinde bir Shakespeare oyununun -‘Kısasa Kısas’- varlığı fark ediliyor. Ancak bir farkla; ‘Kısasa Kısas’ komedidir ve mutlu sonla biter. Salim’in hikâyesinde ise iktidarın gücü ve adaletsizliği sıradan insanları ezmiş, komedi trajediye dönüşmüştür.
Abdulrazak Gurnah, -roman kahramanı Salim gibi- 17 yaşındayken memleketi Zanzibar’dan ayrılmış ve İngiltere’ye göç etmişti. ‘Kumdan Yürek’te bir yerden olup başka bir yerde yaşamanın sancılarını konu edinirken kuşkusuz kendi deneyimlerinden de yararlanıyor. Ancak sadece kendi -otobiyografik- deneyimini yansıtmadığını söylüyor Gurnah; anlattıkları yaşadığımız çağın -özellikle günümüzün- en yakıcı hikâyelerinden biri.
‘Kumdan Yürek’, dünyadaki yerini sorgulamakla ilgili bir roman ve bu hepimizi ilgilendiriyor...

KUMDAN YÜREK 

İki Dünya Arasında: Abdulrazak Gurnah

Abdulrazak Gurnah
Çeviren: Mehmet Deniz Öcal
İletişim Yayınları, 2021
292 sayfa, 44 TL.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!