Güncelleme Tarihi:
Birbirlerinin yakınlıklarına sıkışmış insanların öykülerini yazıyor Ezgi Polat. Dışarıdan bakıldığı zaman iletişim sorunu yaşamayan, orta sınıf eğitimli insanların dünyalarına dalıyor, perdeleri yavaş yavaş sıyırıp onların iç gerçekliklerine dalıyor. Andan başlayarak bir düğümle ara boşluk bıraktığı anlatımını, geriye dönüp tekrar ele alıyor ve bu yolla bir yazma tekniği uygulamakla kalmıyor, az önce araladığı perdenin daha daha da berisini gösteriyor. Sonunda açığa çıkarmak, ifşa etmek istediği gerçeği, öznenin çaresizliğiyle değil hayatın ve varlığın ana özüyle ilişkilendiriyor.
Kadınlar, erkeklerden mustarip kadınlar ekseninde akan ve böylesi tematik toplanma intibaı verse de öyküler, en yakınımızdaki öznelerle yaşadığımız iletişim/varlık ve hayat duygusunun zayıflamasını duyuruyor. Bu bağlamda, kitabın kilit taşı öyküsü ‘Sıkıntı’ olarak düşünülebilir. İnsan gerçekten ‘en çok nefret ettiği şeylere meyilli’ yahut ‘birini çok iyi tanıyınca ısrarcı ve aceleci olmayı bırakıp gelecek olan felaketler silsilesini sabırla beklemeyi öğrenmek’le malul müdür, bilemeyiz. Ancak, Ezgi Polat’ın öykülerindeki özneler, başlarına gelecekleri adeta hem sezerler, hem onu beklerler. Buradan bakınca, dipte, öyküsü anlatılan ve ilk bakışta okurda taraf olma etkisi bırakan ana özne, geri dönüp bakıldığında asıl meselenin kaynağı durumundadır. Bu bizi Ezgi Polat’ın yalınlık içinde katmanlı anlatımı gözden çıkarmadığı fikrine götürür.
Her öykücüde olduğu gibi şiirsel duyumları yokluyor Ezgi Polat da. Ancak o buradan medet ummuyor, dili ve kurguyu bu duyuşa dayanak yapmıyor. Ara enerji toplamak bakımından bu bir öyküye nefes aldırır: “Bıktım sabaha kadar komşuların balkon tellerinde (ipleri mi) uçuşan çamaşırlarına bakmaktan. Of çekerek kuruttum hepsini”...
Bir kitapta tematik örgü kadar bütünlük aramak ve bunu başarmak tek başına ölçü sayılmaz. Dilsel yetkinlikten düşmeden, hele ilk kitapta kendi yürüyeceği/ilerleyeceği/gelişeceği yolu işaretlemek daha önemli. ‘Martini Etkisi’ öyküsünde olduğu gibi, suya dalarken yavaş yavaş iki insanın dünyasına dalmak, aradaki sıkışmışlığı dille perçinleyip olayın gelişimiyle genişletmek, öykücünün zihninde mesele edindiği konuları, öykü, teknik ve kurgu bağlamında ne derece ilerletebileceğinin de göstergesidir. Hayat tecrübesi yanında, gözlem, bilgi ve hayal gücünü yan etki olarak kullanan yazar, böylelikle, ana temadan fazla sapmadan insan ve hayattaki o acı takılmışlığı dile döker. Deniz, sahil, ev, mutfak, yemek masası, tekne, pencere önü vb. mekânları kendi öyküsüne poetik mekân yapan ve onları montajlı hamlelerle öyküye yayan Ezgi Polat, zihinden değil hayattan koyulur yazmaya. En az üç kişinin içinden dünyaya doğru bakarken, insan tekine dönüp yumaklanmak da dikkat edilmesi gereken bir özellik.