Güncelleme Tarihi:
Can Göknil yetişkinler için bir ressam, çocuklara göre ise bir ‘masalcı’... Çalışmalarını İstanbul’da sürdüren sanatçı, resimleri ve üç boyutlu objelerin yanı sıra çocuk kitapları yazıp, resimliyor. Eserleri, kendine özgü atmosferi ve mistik dokusuyla izleyenleri büyülü bir dünyanın içine çekiyor. ‘Masalın ressamı’ benzetmesine itiraz etmese de “Sadece masal anlatmıyorum, bir felsefe var, yaşama sevgiyi oturtmaya çalışıyorum” diyor. Çocuklar için yazdığı kitaplar Hollandaca, İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Macarca ve Arapçaya çevrilen Gökdil’in farklı coğrafyalardaki müze ve koleksiyonlarda eserleri bulunuyor.
Sanatta 49’uncu yılını İstanbul’da Galeri Apel’de geçen yıl açtığı ‘Sazlı Sözlü’ adlı kişisel sergisiyle kutlayan Göknil, 50’nci sanat yılında ise Ankara’daki Nurol Sanat Galerisi’nde. Göknil’le birlikteydik...
Resimde 50, yazıda 43 yılı geride bıraktınız. Kendinizi ‘ressam’ olarak mı ‘yazar’ olarak mı görüyorsunuz? Hangisinin üretimi size daha mutlu kılıyor?
Büyük problemlerle karşılaştığımız dönemlerde “İyi ki sanat var” diyerek ruhumu ve üretimimi koruyabiliyorum, şimdilerde yaptığım gibi. Gerçek yazarlar varken benim susmam gerekir diye düşünüyorum ama kitabı seven bir aydın olarak susmak kolay değil, çünkü söyleyecek sözümüz var. Kısacası yazan bir kişiyim ama yazar değilim. Ben bir ressamım. Çocuklar ve büyükler için resim yapıyorum. Çocukları küçük yaşta sanatla ve kitapla tanıştırmayı amaçlıyorum. Sergilerimde ise öz kültürümüzden yola çıkan temalar var. Atalarımızın kocaman bir coğrafyadaki izdüşümleri, araştırma konularım oldu. Bunları okudukça görselleştirmek de yol haritam. 50 yıllık zaman diliminde doğal gelişimimi böyle özetleyebilirim.
İlk çocuk kitabınız ‘Kirpi Masalı’ 1974’te yayımlandı. Resim yaparken kitap yazma fikri nasıl oluştu?
43 yıl önce eşimle New York’ta yaşıyorduk. İşyerim şehir merkezindeydi. Öğle tatillerimde kitapçıları gezerdim. Bir gün 5. Cadde’deki kitapçı vitrininde beni çok etkileyen bir kitap yer almıştı: Leo Lionni’nin resimli çocuk kitabı ‘Frederick’. Çocuk edebiyatında yazar ve ressamın aynı kişi olup da çocukların düş gücünün ve duyarlılığının boyutlarında sanat üretebilmesi, adeta gelecekteki yolumu tarif ediyordu. Resim dilim, kişiliğim doğrultusunda oldukça naifti ama bu yeterli değildi. Çocuk edebiyatıyla tanışmam ve daha pek çok şey öğrenmem gerekiyordu. New York yayıncılığın da merkeziydi. Yani doğru yerdeydim ve öğrenmeye hazırdım.
Çocukluğunuzda size masal anlatan biri var mıydı?
Satı Kadın... İlk yağlıboya tablom onun portresiydi. Örülü saçlarını beyaz tülbentiyle bağlayıp, bize puf böreği kızartırken, “Kız kızım, bak diyne” diye söze başlar, ablamla beni devli, perili diyarlara taşırdı. Masalların önüne ardına uyaklı dizeler ekleyiverirdi. Tırtıl gibi kıvrım kıvrım ilerleyen bu komik sözlerle beni ve ablamı güldürürdü. Anadolu kültürünün simgesiydi dadımız...
Kitaplarınızdaki çizimler için farklı tanımlamalar yapılıyor. Siz nasıl nitelendiriyorsunuz?
Bu tanımlamalar kitabımın yoruma açık olduğunu söylüyor sanki. Bu iyi, çünkü üzerinde konuşulmayan bir kitap eksik kalmıştır bence. Kitaplarımda sadece metnin söylediğini çizmiyorum, düşündürücü görsel ayrıntılar ekliyorum. Yoruma açık kitap çocuğun düşünmesini, sorgulamasını sağlıyor. Görsel iletişimin kıvraklığı, yani illüstrasyon kitabı sevdiriyor. Çizgilerimi hayal gücüme borçluyum. O konuda da çocuklarla iyi anlaşıyoruz.
Sizi en çok etkileyen mitolojik figür ya da öykü hangisi?
En sevdiğim söylence, Kuş Adam Anzu hakkında. MÖ 1700’lere tarihlenen efsaneye göre tanrılar insanların kaderlerini tabletlere yazar, gökyüzüne asarmış. Anzu onları çalmış! Anzu hem kuş hem de hırslı ve kurnaz bir adam. Kaderleri kuş adamın eline geçen insanlar korunabilmek için büyüye başvurmuş. Silindir veya damga biçimli mühürler yaparak, onların yüzeyine koruyucu tasvirler kazımışlar. İlk muskalar böylece oluşmuş. İnançların objeleşerek sanata dönüşmesidir beni esas ilgilendiren. Dünü bugünü yansıtan inançlar, resim konularımı oluşturuyor. Muska ve tılsımlar gibi, yaratılış efsaneleri veya kader gibi yoruma açık temalar, beni resim yapmaya çağırıyor.
Bu konular ilginizi nasıl çekti?
New York yıllarımda, 26, 27 yaşlarımda ilk çocuk kitabımı göstermek için görüştüğüm editör “Nerelisin?” diye sormuştu. “İstanbul” dediğimde, herkesinkine benzer hayvan masalları yazmak ve resimlemek yerine Doğu’nun gizeminden, söylencelerinden söz etmemin ilginç olabileceğini vurguladı. Eksik hissetmiştim kendimi çünkü ülkemizi yeterince tanımamıştım. Liseyi bitirince evlenip üniversite eğitimimiz için ABD’ye gitmiştik. Aidiyetimi yitirmek istemedim. Araştırma yapmaya, okuyup öğrendikçe de bunları görselleştirerek sergi temalarımı oluşturmaya başladım. Elimde iki anahtar vardı: Kitap ve resim, yani söz ve göz.
50’nci sanat yılınız dolayısıyla Nurol Sanat Galerisi’nde açılan sergi için eserler nasıl seçildi?
Sağlıklı olup, 50 yıl sürekli çalışıp üretebildiğim için çok şanslıyım... Bu sergim iki bölümden oluşuyor. İlki, otuz adet tuval üzerine akrilik tablolarım. 2017’ye tarihlenen de var, 1980’lere uzanan da. Mini retrospektif gibi. İkinci bölümde ise Ankara’da daha önce sergilenmemiş olan ‘Sanat Objeleri’ adını verdiğim 20 adet üç boyutlu çalışmam yer alıyor.
Can Göknil 50. Sanat Yılı sergisi 31 Mart’a kadar Ankara Nurol Sanat Galerisi’nde. Sergi nisanda Bodrum’da açılacak.