Güncelleme Tarihi:
Bu mümkün mü? Gerçekten mümkün olabilir mi böyle bir şey? Özellikle günümüz dünyasının ekonomik ve sosyal ilişkileri, devletlerin vatandaşları ile anayasal koşullanışları/konumlanışları buna imkân verecek durumda mı? Hatta ve hatta insan doğası buna yatkın mı? İtaat etmeden ve itaat istemeden hayatı sürdürebilir miyiz? Madem böylesi sorulara cevap vermek zor ve dünya şu veya bu şekilde bir itaat etme/ettirmeler toplamı, o zaman bunca itaate rağmen insan tekinde ve toplumdaki sorunlar niçin ortadan kalkmış değil?
Frederic Gros baştan üst bir çizgi koyuyor kitabına: “Sorun itaatsizlik değil, sorun itaattir” diyor. Böylece mesele kendiliğinden bağlamına kenetleniyor. “Çünkü rahatı en yerinde olanların yaşam şekli, onlara benzemenin acı tutkusunu ortaya çıkarıyor” yazara göre. Bir tür celladına hayranlığın tezahürüdür bu. ‘Asırlarca doğadan kendisini teknikle korumaya çalışan insanın artık teknikten doğayı koruma’ eşiğine gelişi düşünüldüğünde, konunun antropolojisi de açığa çıkar. ‘İtaat etmeme’yi bir ideal gereklilik olarak gören F. Gros, ‘itaat etme sorunsalı’ndan yola çıkarak geliştirir sorularını. “Dünyanın saçmalığı ve mantıksızlığı kendiliğinden ‘itaat etmeme’yi açık ve net bir tavır olarak sunar insana. Ona düşen sadece gözlerini açmasıdır.”
Toplam 13 başlık altında felsefe, tarih, din, mitoloji, edebiyat ve politikadan yararlanarak yol alır Gros. Daha başta İncil’e atıf yapar. Dostoyevski, Camus devreye girer. ‘Sadece boyun eğişte bir araya gelen’ ve böylece birbirlerine benzeyerek yalnızlıktan kurtulduğunu düşünen insan için bir yanılgıdır bu. Adalet, gerçek ve gücün efendisi olmayı reddeden itaatsiz Hz. İsa, onun yolundan gittiklerini iddia edenler tarafından ‘itaat ikonuna’ dönüştürülür. Anarşist veya afaki değildir Gros’un yaklaşımları, sarsıcı ve derinden sorgulayıcıdır. Günümüzdeki her tür güç örüntüsü varlığın özgürlük hakkını gasp etmektedir. Ve ne yazık ki ‘onları ayakta tutan bizdeki abartılı boyun eğme eğilimidir’.
‘Sayının insandaki gerçeklik algısını bozma yanı’ düşünüldüğünde, oranlamalarla ve bilimsel olduğu söylenen yöntemlerle kontrol altında tutuluyoruzdur. Ancak, kontrol altında tutanların insandaki sorumluluk duygusunu silmek için ‘ben’i yok edişleri anlamlıdır. (Oysa bütün satış ve propaganda stratejileri ben’i yüceltişe yönelir.) ‘’Ruh ve bedenin ayrılması metafizik bir sorun değil politik bir kurgudur” çünkü. ‘Razılık’ kavramı ile insan ‘kendi kendisini mahkûm etmekle’ kalmaz, bütün bu politik kurguya meşruluk da sağlar. İnsanın haysiyeti elinden alınmaktadır. “İnsanın haysiyeti özgürlüğünden gelir.”
Ahlaka özellikle vurgu yapıyor Gros. Kant’a dayanarak ‘eleştirel öznenin kalbinde yatan ahlaki gerekliliğe’ bağlanmayı öneriyor. İtaatsizlik zordur temelde. Bunu kabul etmek gerekir. Yalnız ve tek kalacağı korkusu içindeki insana ‘yalnızlığın yanılgı’ olduğunu, ona ‘bir kendinin, bir de ona bağlı olduğu kendi kendinin’ idrakini sunmak gerekir. Bu yapılmadığı sürece ‘adalet haklı çıkarma süreci’ olarak kalacaktır. İnsan/insanlar ‘gücü ele geçirmek için yalan söylemek, aldatmak ve öldürmekten’ çekinmeyecek, yetmedi ‘korku salanlar saygı uyandıracak’, bu çokluk görünüşü içinde gereğinden fazla olanın en temel özelliği, hiçbir zaman yeterince olmaması kanunu değişmeyecektir.