Güncelleme Tarihi:
Dirimart’taki serginizde ‘İnziva’ kavramını hangi yönleriyle ele alıyorsunuz?
‘İnziva’ uzun bir süreden sonra Türkiye ve İstanbul’da açtığım ilk kişisel sergi oldu. Bu nedenle sanki ilk sergimmiş gibi heyecan içindeyim. Hazer Özil ile çok eski arkadaş olmamıza rağmen Dirimart ile yaklaşık bir senedir çalışıyoruz; böyle bir sergiyi birlikte kurgulamamız benim için çok mutluluk vericiydi. ‘İnziva’, aslında çok uzun süredir aklımda olan bir başlık. Son dönemde zorunlu olarak yaşadığımız pandemiyle, pandemideki inzivayla çok özdeşleştirilebilir ama aslında bunun sonucu değil bu inziva fikri ve sergisi. Çok çok öncesinde, lise ve üniversite yıllarından itibaren Mevlana’yı ve ‘Mesnevi’sini okumamla birlikte başlayan ve ona olan ilgimden kaynaklanan bir süreç. Dönem dönem kendimi inzivaya çektiğim ve bunun sonucunda bambaşka bir insana dönüşmenin fikriyle doğdu bu. Şu anda içinde olduğumuz kaotik dünya düzenine birazcık da olsa ‘Dur’ deme sergisi bu. Çünkü kafamda hep şu vardı; bir gün biri çıksa ve bütün dünyadaki insanlara ‘Arkadaşlar bir durun’ dese ve herkes kendi başına inzivaya çekilip ‘Ben ne yapıyorum?’ sorusunu sorsa; inzivadan çıktıktan sonra bence bambaşka bir dünya ile karşılaşacağız. Bunu bire bir yaşadığım için görüyorum. Bu sergi tüm bu soruların cevaplarını arıyor.
Siz bu sergiyi hazırlarken kendinize hangi soruları yönelttiniz?
‘İnziva’ aslında baktığınız zaman birçok inanışta, birçok dinde, birçok kültürde var. Budizmde var, şamanlarda var, bizde var... Yazarlar, şairler, biliminsanları hayatlarının belirli dönemlerinde inzivaya çekilmiş, bu sırada kendilerine sordukları sorulara aldıkları cevaplarla başka bir insan olarak geri dönmüşlerdir ki, dediğim gibi bunu ben de hayatımda yaşadım. İnziva biraz da azalmakla ilgili. İnziva sonrası düşünceler daha yalın bir düzlemde akıyor. İnziva sırasında kendime ‘Ben kimim?’ sorusundan öte ‘Ben ne yapıyorum?’, ‘Neredeyiz?’ ve ‘Ne yapmalıyız?’ sorularını yönelttim. Ayrıca inzivaya çekilmeyi şehirden kaçalım, bir köye yerleşelim, inzivaya çekilelim, bir daha da geri dönmeyelim olarak ele almıyorum. Tam tersi, inzivaya çekilelim, kendimizi bulalım ve arınarak, lekesiz bir bilinçle tekrar şehre geri dönelim.
İnzivaya çekilmek ayrıca bir içsel yolculuğa da işaret ediyor. Siz bu yolculuğu nasıl betimliyorsunuz?
Evet, inzivaya çekilmek gerçekten içsel bir yolculuk. Aslında serginin her aşamasını benim ruhsal yolculuğumun bir parçası oluşturuyor. Bu sergi, inziva dönemindeki tüm sürecin izleyici ile paylaşılma anı niteliğinde. İşlerin izleyici tarafından bire bir algılanmasından çok, bu inzivaya çekilme hissini aktarmanın peşine düştüm. İzleyici sergiyi gezerken, kendini bir inziva mekânının içerisinde bulmasını arzu ettim. Bu sergi, atölyede geçirdiğim bir inzivanın sonucu. İşlerin üretimi benim için meditatif bir süreci içeriyor. Sergideki işlerin çoğunu üretmem üç-dört ay sürüyor. Bu süreci ‘meditatif’ olarak tanımlayabilirim. Sergide izleyicinin de bu sürece dahil olmasını, mekânda uzun vakit geçirmesini, kendi içsel yolculuklarına çıkmalarını istedim. İşlerin karşısına geçtikleri zaman kendi sorularını sorsunlar, kendilerini bulsunlar. Benim ne dediğimden çok kendilerinin ne dedikleri önemli, cevaplarını işler üzerinden alsınlar.
İzleyici sergiye adeta bir mağaradan giriyor. Bu mağara nasıl bir dünyaya açılıyor, içinde neleri saklıyor, buradan kimler gelip geçmiş ve geçmekte?
Çilehanelerde kapılar bir insan boyunun geçemeyeceği şekilde dar ve kısa yapılır. İster istemez içeri başınızı eğerek girmek zorunda kalırsınız. Bu hem zordur hem de içinde saygıyı barındırır. ‘İnziva’ sergisinin hemen girişinde izleyiciyi adeta bir mağara karşılıyor. Bu mağara hissi veren doku ve ışık düzenlemesi izleyiciyi dış dünyadan soyutlayarak, ona sakin ve dingin bir an, bir içe dönüş alanı sağlıyor. Başlarını tıpkı bir çilehaneye girer gibi eğerek giren ziyaretçiler bir inziva alanı ile karşılaşıyorlar.
Seyahatlerinizin serginizdeki izdüşümünü sizden dinleyebilir miyiz?
İlk atölyemi güzel sanatlar lisesinde okurken açmıştım. O zamandan beri atölyede zaman geçirmek benim için çok önemli. Belki de burası en önemli inziva mekânlarımdan biri.
İkincisi de seyahatler. Motosikletle dolaşıyorum. Bu bana başka bir araçla ulaşamayacağım noktalara ulaşma kolaylığı sağlıyor. Gezip gördüğüm birbirinden başka coğrafyaların mimarisini fotoğraflıyorum. Sergideki birçok heykelin formu bu çektiğim binaların formundan yola çıkarak oluştu. Aslında uzun yıllar yaptığım seyahatlerin bir noktada sonuca ulaşmış hali oldu. Sergideki birçok form, birçok heykel, kâğıt işlerdeki birçok katman, bütün bu fotoğrafladığım binaların izdüşümüydü aslında.
Seçkin Pirim’in ‘İnziva’ başlıklı sergisi 31 Aralık’a kadar Dirimart’ta.