Güncelleme Tarihi:
Burak Kabadayı, bir dizi egzoz borusunu nikel kaplayıp üzerine yerleştirdiği ve mekanın köşelerine zemine yerleştirdiği ekranlarla, bize temelde durmak, yerinde saymak, yerinde saymak için olağanüstü bir enerji/kaynak/zaman harcamak üzerine bir dizi görüntü gösteriyor. Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim, bu işler fazlasıyla gösteriye odaklı bir toplum/kültürün belki de sınıfsal olarak dezavantajlı gruplarından birinin (araçlar Tofaş’ın en ulaşılabilir fiyatlı araçları) kendilerine zaman geçirme/eğlenme/yarışmak için ürettikleri bir kültürün yansımasını göstermekle birlikte, sanatçının bu “eğlence” içinde yakaladığı ve bize göstermeye çalıştığı bazı dikotomileri, direnişi/çabayı ve bugünü “arabalar üzerinden okumayı” da içeriyor.
İlk bakışta kadraja aracın kontrol panelini alan bir video gibi görünse de mekanın hemen sağına yerleşen ekranda, büyük bir çaba ve direniş, ve sadece durmak için harcanan olağanüstü enerjiyi izliyoruz. Serginin ve projenin özeti olarak görülebilecek bu videoda, küçük ancak direngen bir hareketle kontrol paneline odaklanmaya çalışan kamera ve aracın ön panelinde sadece kilometredeki değişim gözleniyor. Bu büyük gösterinin içindeki bu küçük an, geniş yolların, modifiye edilmiş/süslenmiş araçların, kim bilir nerelerden oraya akmış insanların çabalarını görünür kılıyor. Bu en az gösterişli ve en odaklı videoda, sadece Tofaş-severlerin değil, günümüz dünyasını anlamanın ip uçları görünür oluyor.
Arabalar, sanat dünyasının olduğu kadar popüler kültürün de her zaman gündeminde olageldi. Yakın zamanda büyük yankı yaratan Titane ancak ondan çok daha evvel fazlasıyla eleştirilen ve bir o kadar da sevilen Crash, arabalar ve insanlar arasındaki ilişkileri bir metafor olarak kullanıyordu. Geleceğin ve teknolojinin taşıdığı belirsizlikler kadar, insan/makine hibritleşmeleri ve bu durumun yarattığı korkular da filmlerin gündemindeki meselelerdi. Bu iki film, pek çok açıdan birbirlerine benzer/benzemezken, Kabadayı’nın projesiyle önemli bir noktada ayrışıyor. Kabadayı’da insan faktörü; hadi daha açık söyleyelim, aşk, cinsellik, öldürme dürtüsü gibi temel meseleler görünmezdir.
Evet, araçların birer sürücüsü vardır ama sanki olması gerektiği için oradaymış gibidirler. O kişinin kimliği, cinsiyeti, hayalleri, arzuları önemli değildir; veyahut Kabadayı’nın hikayesi buna ihtiyaç duymaz. Titane ve Crash’in tersine, insan/nesne ilişkisi bir cinsellik vurgusunun ötesinde, daha soğuk mesafeli bir noktadan anlaşılmaya ve anlatılmaya çalışılır. Makineler vardır, buradadır, bir amaç için bulunmuş, elden geçirilmişlerdir. Tutkuyla onlara bağlı olunduğu aşikar bir hava sezilir, ancak mesele bundan ibaret değildir. Kabadayı daha ziyade bu tutkunun içindeki durma, hızlanma, tekrar etme davranışlarına, tüm bu örüntülerin ne anlama geldiğine bakmaya çalışır. Neden durmak için bu kadar büyük bir çabaya ihtiyaç vardır? Buradaki tatmin nerededir? Kendi ekseninde dönüp duran bir araç bize günümüz toplumuyla ilgili ne söyler? Kabadayı, soru üçgenini, filmlerin taşıdığı tehlike/arzu/ölüm/cinsel tatmin çemberinden ötede kurar. Bir başka ayrışma da nesne/insan, mesele/sanatçı arasındaki mesafeyle ilgilidir.
Kabadayı, Crash ve Titane’ın fazlasıyla yakın/neredeyse pornografik yakınlaşmalarına karşı, kendini mesafeye alır. Nihayetinde tüm bu olup bitene müdahalesi bir cam küre olan bir gözlemci pozisyonunu da sahiplenir.*Sanatçı, videolardan birinde aracın aynasına cam bir küre asar ve araç hareket halinde iken sağ ve sol tekerleklerini odağa alan bir video üretir. Bir başka videoda geniş bir boşluğa bakan sabit kamera, zeminde sürekli kendi ekseninde dönen bir arabayı izler. Araç, hiç kesintisiz dönmekte, video hiç kesintisiz tekrar etmektedir. Tüm bu hareketlilik sürer giderken, zeminde, aracın tekerleklerinin bıraktığı izlere odaklanmamak imkansız gibidir.